Din ve Hayat
Rehberimiz; Örneğimiz…
Müslümanın mehabeti Kur’an’dan aldığı ahlakın yansımasıdır. Kur’an’ı herhangi bir dünyevi değerle karşılaştırmak züldür. “Ancak (samimiyetle) dinleyenler daveti kabul eder…”15 Kur’an okunduğunda diğer tüm sesler susmalı ve dikkatlice dinlenmelidir. Kur’an’ı saygıyla dinlemek, mesajını anlamaya çalışmak, anlamıyorsak dahi anlıyormuş gibi ciddiyetle dinlemek usuldendir. Zira bir Mümin Kur’an’ın her zerresine şeksiz ve şüphesiz iman etmektedir.
EKLENDİ
-:
Yazar:
Abdulbaki Murat“Men bende-i Kur’anem, eğer can darem
Men hak-i rehi Muhammed muhtarem” (Mevlana)
(Yaşadığım sürece, ben Kur’an’ın hizmetkarıyım ve Hz. Muhammed (sav)in yolunun toprağıyım.)
“İnsanlar, denenip sınavdan geçirilmeden, “İman ettik” demekle bırakılacaklarını mı sanıyorlar?”1
Günümüzün Müslümanlarının cevabını vermekte en çok zorlanacağı soru muhtemelen Kur’an’la ilgili olacaktır. Rabbimiz bizlere, “Ey kulum, sana irade verdim, kitap ve peygamber gönderdim, bu imkanlar içerisinde senin yapman gereken kitabı anlamak ve yaşamaktı… Bunu yapmadığın için insanlık perişan oldu, dünya yaşanmaz hale geldi, niçin Kur’an’ı yaşamadın?” derse ne cevap vereceğiz acaba…
Bir yolculuk esnasında, zamane Müslümanların birbirlerini affetme konusunda çok zayıf olduğunu, neredeyse affetmemek için fırsat kollandığının ifade edilmesi üzerine bir arkadaşımız “Kur’an’da affetmekle ilgili bir ayet yok” dedi. Diğer bir arkadaşımız heyecanla atıldı, “nasıl olmaz, var!” deyince aynı arkadaşımız, tebessüm ederek “o halde neden Müslümanlar böyle bir ayet yokmuş gibi davranıyorlar…” deyiverdi.
“Selamet yurduna çağrı”2 o çağrıya uyanların “yüzlerine kara bulaşmaz”3, dareyn-i hayatta mutlu olurlar, onlar ne psikolojik ne sosyal ne de başka problemler karşısında çaresiz kalırlar…
Vahyin ilk geldiği günlerde indirilen ayetler insanı dolayısıyla toplumu dönüştüren bir özellikteydi.
Allah(cc) ne söylüyor, neyi düzeltmemizi/değiştirmemizi istiyor, hangi (cahiliye) adetlerini ortadan kaldırıyor? Hayat, inmesi muhtemel bir ayetle şekillenir, “Allah ve resulü herhangi bir konuda hüküm verdiklerinde artık mümin bir erkek veya kadın için işlerinde tercih hakları yoktur…”4 peygamberin dudaklarından dökülen kutsi cümleler asla şüpheye düşülmeden “amasız, fakatsız” karşılığını bulur ve o saatte kanunlaşıverirdi.
Dünyevi kimlikler, ayrıcalıklar, mevkiler, şöhretler önemini yitirmiş ve batıp gitmiştir. Mekke ve insanlık, ışığı hiç sönmeyecek yeni bir aydınlığa uyanmaktadır. İlahi kelam, yılların birikimi olan tüm cahili geleneklerin üzerine yaldızlı bir çizgi çekerek yepyeni bir dünya teşekkül ettirmektedir.
Abdullah İbn-i Mesud, Kur’an’ın çok güzel bir okuyucusudur, dinleyenler, melekler dahi mest olmaktadır. Bu okuyuşun içerisinde değişme, yenilenme, temizlenme, düzelme, mücadele vardır; Allah(cc) böyle buyurmuştur ve mesele bitmiştir.
İsmi “cahiliye”ye çıkmış bir kavim, temiz ve dürüst olmayı, israftan kaçınmayı, sözünde durmayı, dedikodudan-gıybetten, hasetten-ifsattan uzak olmayı, yardımseverliği, iyilik yapmayı, ibadetlere dikkat etmeyi, adil ve dürüst olmayı, alkol, zina, kumar ve faiz gibi kötülüklerden uzak durmayı, şeksiz-şüphesiz bir iman sayesinde kısa sürede öğrenmiştir.
Kur’an dikkatlice okunduğunda ve düşünüldüğünde görülecektir ki onun ihtiva ettiği konuların neredeyse tamamı insanın iki cihanda mutluluğu içindir. Kur’an’a yaklaşmak gibi bir şey söylenemez, Kur’an bizim içimizde, hayatımızın merkezinde, ilişkilerimizin tam da ortasındadır/olmalıdır.
Kur’an’ın hurufu, hududu ve huluku vardır. Hurufu dediğimizde (yani harfleri), onu meharicine ve kurallarına uygun şekilde okumalıdır. Hududu onun emir ve nehiylerine uymayı, huluku ise ahlakıyla ahlaklanmayı ifade eder.5 Aişe Validemiz(rah), peygamberimizin ahlakının Kur’an olduğunu söylerken, işaret ettiği o kitap peygamberimiz için “sen elbette üstün bir ahlaka sahipsin”6 diyerek ahlakımızı Kur’an’dan almamız öğütlenmektedir.
Kur’an’ı okumadan, okuduğumuz ayetleri düşünüp yaşamadan geçirdiğimiz her an hüsrandır. Bu meyanda Peygamber Efendimiz(sav) “Kalbinde Kur’an’dan bir miktar bulunmayan kimse harap olmuş ev gibidir”7 buyurmuştur. Zümer Suresi 22. ayette de “Allah kimin gönlünü İslam’a açmışsa, o Rabbinden gelen bir aydınlık içinde olmaz mı?…” buyurulmaktadır. Mü’min gönlünü İslam’a açmalı, yönünü Rabbine çevirmeli ve ilhamını Kur’an’dan almalıdır. Bu da hayatımızı Kur’an’a uydurmakla mümkündür.
“Kur’an’ı okumak zor, anlayamıyorum” gibi mazeretler aslında bizi Kur’an’dan ve dolayısıyla Rabbimizden uzaklaştıran bahanelerdir. Özellikle, iletişimin altın çağını yaşadığı ve bir tıkla dünyanın öbür ucuna ulaştığımız bir dönemde, neredeyse her işimizi dijital olarak halledebildiğimiz bir zamanda dünyevi tüm meşguliyetlere aklımız eriyorken, Allah Teala’nın “Andolsun, biz Kur’an’ı öğüt alınsın diye kolaylaştırdık”8 ifadesi açık bir şekilde bize sesleniyorken bizim için bir hayat rehberi olan Kelamullah’ın zorluğundan, anlaşılamadığından bahsetmek makul bir yaklaşım olmaz.
Talep ettiğimiz her şeye ulaşabildiğimiz bir zamanda asıl mesele bizim neyi istediğimizdir. “Kim ahiret kazancını isterse onun bu kazancını arttırırız; kim dünya kazancını tercih ederse ona da bundan veririz; ama onun ahirette hiçbir nasibi olmaz.”9
Elimizde bulunan en büyük nimet şüphesiz ki iman nimetidir ve biz bu nimete Müslüman bir ebeveynden doğarak, doğuştan nail olmuşuz. Fakat bu durumun bizlere yüklediği önemli sorumluluklar bulunmaktadır. İmanımızı, Kur’an ile zenginleştirmek, Peygamberimizin bize yüklemiş olduğu tebliğ vazifesini ayetler ışığında ifa etmek ve tüm insanlığa ulaşmak için cehd içerisinde olmak bir mümin olarak önemli vazifelerimizdendir.
Kur’an’ın Yeri…
Beşeriyetin içinde bulunduğu dünyevileşme buhranına en iyi çözüm İslam’dır, bunu tüm insanlığa gösterecek olanlar da biz Müslümanlarız. İmanımızın güzelliği ahlakımıza yansımalı ve bunu insanlık görmelidir. Yaşadığımız hayata bakanlar orada Kur’an’ı yani Hakk’ın rızasını, adaleti, doğru sözü, dürüstlüğü, ahlakı, çalışkanlığı, sevgiyi, saygıyı, diğerkamlığı, infakı, paylaşmayı, tevazuyu, erdemi, estetiği, temizliği, düzeni, muhabbeti, fedakarlığı, vefakarlığı görmelidir.
Hayatımızda bu güzellikler değil de israf, şatafat, gösteriş, lüzumsuz mal yığma, moda, aşırılık, boş işler, boşa geçen zamanlar ezcümle dünyevileşme görülüyorsa bu durum maazallah dünya imtihanını kaybettirecek derecede tehlikeli bir vaziyettir.
Zamane Müslümanlar olarak aile ve sosyal hayatımızda Kur’an’ın emirlerini o kadar çok görmezden geliyoruz ki, tüm bu umursamazlıklarımız bizlere çeşitli şekillerde ibret/musibet olarak dönse de ne hazindir ki kapanmış basiretimiz bu durumu da görmeye elvermemektedir.
Mesela okumak (ilk emirdir), düşünmek, çalışmak, birbirimizi sevmek, husumet beslememek, kardeşlerimizin arasını ıslah etmek, merhametli olmak, parçalanmamak ve daha nice emirler… Yerine getirildiğinde insana iki cihanda mutluluk verecek olan konulardır.
Ayetlerin nerdeyse tamamı hayata/insanlara/Müslümanlara hitap eder ancak biz o kitaba ölü kitabıymış gibi bakarak genelde sadece ölüm günlerinde hatırlarız. O günlerde de Kelamullah ibret almayı, zaman ve sağlık başta olmak üzere pek çok nimet hususunda dikkatli olmayı, her canın sonlu olduğunu lisanı hal ve kal ile anlatır da istifade edenimiz pek azdır malesef…
O “ali beyan” iyi anlaşılsa, kalp titrer, iman artar ve tevekkül edilir; tevekkül ki, üzerimize düşen vazifeyi tam olarak yaptıktan sonra işin sonucu Allah’a bırakmaktır. Fakat ne yazık ki şahit olduğumuz hususlardan birisi de tevekkülü bazen tembellik bazen de dünyevileşme şeklinde yanlış anlayarak burada da hataya düşülmektedir.
“Ey iman edenler! Allah ve Rasulünün size hayat verecek olan davetine icabet ediniz…”10 mealindeki ayet aslında Kur’an’ın hayatımızın neresinde olması gerektiği konusunda gayet açıktır.
Bumeyanda“bilinkiAllah,kişiilekalbiarasınagirer…”11 bize“şahdamarımızdandaha yakın olan”12 Rabbimizi zerrelerimizde hissedebilmek ne ali bir mertebedir. İnsanın ihyası ile başlayan ve dünyayı imar eden ulvi bir yaklaşım…
Müslüman inancının gerekliliklerini parçalı bir anlayışla değil bütüncül olarak yerine getirmeye çalıştığında, yeterince/gereğince infakta bulunduğunda, ifsattan kaçındığında, ticarette dürüst, hayatında adil olduğunda, maddeten ve manen temizliğe dikkat ettiğinde “toplumu ilgilendiren ibadetlerin” de çok önemli olduğunu anladığında dünya çok daha farklı olacaktır. Mesela hac ibadetinin Müslümanların birbirlerini sevmeye giden yolun önemli bir kilometre taşı olduğunu anlamak aslında bu ibadetin özüne vakıf olmaktır. Bu ibadetin muhtevasında insanı ruhen ve bedenen onaran pek çok menasikin olduğunu bilmek, anlamak da aynı cümledendir.
Hiçbir şeyden mutlu olamama, geçim sıkıntısı, pahalılık, psikolojik/sosyal/biyolojik hastalıklar, insanların birbirine güvenememesi, çevre felaketleri, iklim değişiklikleri gibi musibetler şu ayet ışığında değerlendirildiğinde manidar bir tablo karşımıza çıkmaktadır:
“İnsanların kendi elleriyle yapıp ettikleri yüzünden karada ve denizde düzen bozuldu; böylece Allah -dönüş yapsınlar diye- işlediklerinin bir kısmını onlara tattırıyor.”13
Biz Müslümanlar Kur’an’ın istediği şekilde yaşayalım, Allah Teala bize semanın ve arzın kapılarını açar, türlü nimetler bahşeder, yeryüzünde zulüm, dünyada mazlum kalmaz, ehl-i salip de dünyaya hükmedemez. Şu ayetler bu duruma işaret etmektedir:
“O ülkelerin halkı inansalar ve günahtan sakınsalardı, elbette onların üstüne gökten ve yerden nice bereket kapıları açardık. Fakat yalanladılar; biz de ettikleri yüzünden onları yakalayıverdik.”
Kaynakları haksız yere elinden alınan mazlum coğrafyanın mağdur edilmiş insanı da, her şeyi bu dünyadan ibaret gören ve İslam’a bir türlü erişemeyen kapitalist de, dünyaya taparcasına mal yığan “dünyalı” da hayatına değecek/doğacak olan Kelamullah’ı beklemektedir. Bu mucize beyanı onlara ulaştıracak olanlar da biz Müslümanlarız. Bir mübelliğ olarak birinci vazifemiz ise, evvela kendimizi düzeltmek sonra da başkalarına yönümüzü çevirmektir.
Müslümanın mehabeti Kur’an’dan aldığı ahlakın yansımasıdır. Kur’an’ı herhangi bir dünyevi değerle karşılaştırmak züldür. “Ancak (samimiyetle) dinleyenler daveti kabul eder…”15 Kur’an okunduğunda diğer tüm sesler susmalı ve dikkatlice dinlenmelidir. Kur’an’ı saygıyla dinlemek, mesajını anlamaya çalışmak, anlamıyorsak dahi anlıyormuş gibi ciddiyetle dinlemek usuldendir. Zira bir Mümin Kur’an’ın her zerresine şeksiz ve şüphesiz iman etmektedir.
“Kur’an sesli bir cihan; cihan sessiz bir Kur’an’dır”.16 Kur’an hayatımıza yön verendir, insanlığa mutluluğu gösterendir, aramızda çıkan sorunları çözendir. Rabbimiz ayetleri göndermiştir, Efendimiz (sav) bizatihi yaşayarak göstermiştir. Bu meyanda Kur’an ile peygamberimizi ayırmak mümkün değildir. Birisi rehberimiz, diğeri de örneğimizdir:
“İçinizden kim Allah’a ve resulüne itaat eder, güzel işler yaparsa ona hak ettiği karşılığı iki kere veririz, ayrıca onun için değerli bir nasip de hazırladık.”
1 Ankebut Suresi 2. ayet 2 Yunus Suresi 25.ayet
3 Yunus Suresi 26.ayet
4 Ahzap Suresi 36. ayet
5 Dr. Fatih Çollak’ın seminerinden 6 Kalem Suresi 4. ayet
7 Tirmizi, Fazailü’l-Kur’an 18
8 Kamer Suresi 17. ayet
9 Şuara Suresi 20. ayet
10 Enfal Suresi 24. ayet 11 Enfal Suresi 24. ayet 12 Kaf Suresi 16. ayet 13 Rum Suresi 41. ayet 14 Araf Suresi 96. ayet 15 Enam Suresi 36. ayet 16 Osman Nuri Topbaş 17 Ahzap Suresi 31. ayet