Bizimle İletişime Geçin

Kültür Sanat

Saray’da Çalınan Mendil

Efendim, Saray âdeti imiş Kadir Gecesi’nden bir gece önce 99 kişiyi geçmeyen devlet erkânına Destimâl Programı tertiplenirmiş. Geçmişte hayırseverlere, nefislerinden kesip topluma verenlere -yaptıkları fedakarlıkların parasal karşılığı olamayacağından- dünya hayatında bir mükâfat olarak Peygamber Efendimiz’in (sallallahu aleyhi ve sellem) hırkasına Ramazan’ın 15. gecesi sarayda ‘mendil’ dokundurmaları için bir davette bulunulurmuş…

EKLENDİ

:

Kültür Bakanlığındaki vazife gereği yurdun dört bir yanından sayısız davetiye alırız, bir kısmına icabet ederiz ama hepsine yetişmek mümkün olmaz. Gidemediklerimizden de çok azına gidemediğimize hayıflanırız. Gittiklerimizse pek çok zaman malumun ilanından öteye gitmez, dostları görmek ve sohbet etmek imkanıdır. Hayatta bazı davetler vardır ki bunlar bir etkinlik davetinden ziyade tarihe tanıklığa çağrıdır.

Kimi insan tüm bir ömrünü böyle bir çağrının kudretini hissetmekten mahrum bir şekilde yaşadığını dahi bilmeden ölür. Biz de bu gafillerden idik, ta ki bir gün ‘Tarih’e açılan geçidin kapısından beni geçirecek bir çağrı alana dek. Ofisime geldiğimde rutin olarak gelen evrakı eler, ehemmiyet sırasına binaen ilgilenirim. Ne var ki o gün bakanlık işlerinin tamamını unutturacak kıymette bir hediyeyle karşılaştım. Masanın üzerinde gelen kargo zarfını gördüğümde nereden bilebilirdim ki otuz altı yıllık hayatımın en anlamlı törenine katılacağımı…

Kargo paketini açınca siyah zarfın balmumu ile mühürlenmiş olduğunu gördüm. İyice meraklanmıştım. Mazrufu bilmesem de sıradan bir müstakbel beklemiyordu, biliverdim. Destimâl Törenine davetlisiniz. Töreni müteakip iftar yemeği ve teravih namazı kılınacaktır. 

19.00’da Topkapı Sarayında bulunmanız rica olunur. Hem de Kadir Gecesi’nden bir gece önce.

Efendim, Saray âdeti imiş Kadir Gecesi’nden bir gece önce 99 kişiyi geçmeyen devlet erkânına Destimâl Programı tertiplenirmiş. Geçmişte hayırseverlere, nefislerinden kesip topluma verenlere -yaptıkları fedakarlıkların parasal karşılığı olamayacağından- dünya hayatında bir mükâfat olarak Peygamber Efendimiz’in (sallallahu aleyhi ve sellem) hırkasına Ramazan’ın 15. gecesi sarayda ‘mendil’ dokundurmaları için bir davette bulunulurmuş. İşte biz de bu şerefe nasılsa nail olduk.

18.50’de Topkapı Sarayının giriş kapısındayım. Nüfuzlu bir devlet büyüğümüz giriş için davetiyesini gösteriyor, Sarayın Tefrişat Defterine kayıt oluyor. Osmanlı’da kayıt önemli. Yanında kızı var. “Beraber katılacağız.” diyor.

“Maalesef Efendim devlet ricalinden olan sadece 99 kişi.”

“Devlet usûl, millet âdap üzere kuruludur.”

Büyüğümüz; “Eyvallah” deyip ilerliyor.

Kayıt yaptırıp 1. avludan ilerliyorum.

 

Tanıdıklarla selamlaşıp, hasbihâl edip Kutsal Emanetlerin bulunduğu daireye yönlendiriliyoruz. Kimler yok ki davetliler arasında. Hoca bu fakiri de unutmamış. Gururla karışık duygulanıyorum.

İçerisi loş, ışıklar açılmamış. Girişte gül suyu ikram ediliyor.

İki Doğu’nun ve iki Batı’nın Peygamberi, on sekiz bin âleme server olan Efendimizin, Hırka-i Şerifleri altın sanduka’nın içerisinde… Biraz yaklaşıyorum, daha önce duymadığım bir heyecan, ve sanduka açılıyor, sonra 40 kat sarılı bez kumaş kat kat açılmaya başlıyor, programın ev sahibi Halûk Hoca tarafından.

Yüzünde maske, ellerinde kar beyazı eldivenler.

Gözlüklerinin camı buğulanıyor, terliyor… Nâipleri hazırlıklı, yardımcı oluyorlar. Parmak uçlarımın üzerinde yükseliyorum… Hiç bir anı kaçırmamalıyım. Mübarek daireyi gül kokusu kaplıyor. Allahümme sallî âlâ seyyidina Muhammed.

Hoca yukarıdan 1. komutu veriyor: Lütfen sıraya geçiniz.

Ardından ikinci komut geliyor: Hırka-i Şerif’i selamlayınız.

İki Cihan serverine içinizden Fatiha okuyup, bir yıl önce Hırka-i Şerif’in üzerine serilen 99 adet mendilden birini alıp, öpüp, başınızın üzerine koyup, kalbinizin üzerine denk gelecek bir cebinize koyup edeple, yani sırtınızı dönmeden sessizce yürüyünüz.

O kadar heyecenlanmıştım ki o ânı net olarak hatırlamıyorum. Hoca’dan ‘fırça’ yemediğime göre herhâlde söylenenleri harfiyen yapmış olmalıyım.

Platformdan indiğimde destimâl mendilim ceketimin sol üst cebinde yerini çoktan almıştı..

Efendim destimâl mendilleri dedelerimiz Osmanlı Padişahları vefat ettiklerinde, kefenlendikten sonra yüzlerine örtülürmüş. Bu davete katılanlar da bu mendil alınlarında gömülmek isterlermiş, bu yüzden günümüze neredeyse hiç emsali kalmamış.

Efendimizin mübarek tozu olan mendilin yüzü suyu hürmetine kabir azabından azade olunacağı umulur imiş.

Çıkarken zemzem ikram edildi, ellerimizi ıslattık. Mübarek tozun daireden çıkmaması için.

İftar saati yaklaştı. Topkapı Sarayı’nın Boğaz’a nazır lokantasına doğru ilerliyoruz.

Halûk Hoca koluma girip,”Beyefendi iftardan sonra küçük bir program tertipledik, rica etsem takdimleri yapar mısınız?”

“Ne demek Hocam başüstüne.”

Konuklar masalarda kendilerine ayrılan yerleri aldılar. Giriş masalarından birine ilişip programı çalışmaya başladık Halûk Hoca ile.

Akşam ezanı okundu, oruçlar açıldı. Menü tabii ki saray menüsü…

Yoğurtlu Etli Çorba, Pastırmalı sucuk, Yağlı kuzu incik, tatlı, içeçek olarak gül şerbeti..

Çorbalardan sonra takdim başladı. Konuşmalar, dilek ve temenniler, katılımdan duyulan memnuniyetler, dualar dile geldi. Ne dense az, ne söylense böyle bir onuru anlatmaya yetmiyor.

Son söz ev sahibi Halûk Hoca’da.

Hoca’nın sesi kızgın, kaşları çatık. Normalde öfkelenmez, öfkelense belli etmez.

“Memleket idaresindesiniz, Kutsal Emaneti’n huzurunda hakkınız olan bir mendil almak yerine iki alıyorsunuz. Mendil çalıyorsunuz!”

Ortalık bir anda buz kesti, “Onlar kendini biliyor!”

İleride sonuçlarını göreceğimiz bu dehşetli ikazın ardından ana yemeklerin servisi başladı.

Hoca lafı yine gediğine koyarak;

Giritli Ottan,

Arnavud inadından,

Türk etten ölürmüş!

“Efendim ikram edilen incik ne kadar büyük ve yağlı olur ise ağırlanan misafire gösterilen ihtimamın göstergesi olur imiş.” deyip yemeğe geçti.

Akşam namazı sonrası yine bir saray adeti yerine getirilerek diş kirası kabilinden İncir Çekirdeği Herekeden Çıktım Yola kitabını imzalayarak konuklara armağan etti.

Yaşayan son mersiyan UNESCO’nun yaşayan insan hazinesi Kasımpaşalı Arap Celâl’in sela ve yatsı ezanını okuması ile Boğaz’a nazır Hünkâr Mescidi’ne geçildi. Yatsı namazına müteakip Enderun usulü teravih namazı eda edildi.

Konukları uğurlayıp Hoca’ya şükranlarımı ifade ettikten sonra Saray’dan ayrıldım.

İçim içime sığmıyordu.

Sol göğsümün üzerinde Efendim’in mübarek tozunu taşıyan mendil vardı.

Heyecanım azalıp kendime geldiğimde Gülhane Parkı’nda bir ağaç altında oturuyordum.

Mendilimi anneme verecektim… Bir evlat olarak anneme bundan sonra daha yüce bir hediye verebilir miyim, bilemiyorum.

 

Aradan dört yıl geçti. Kendisinin tabiri ile Ankara’da iki şehitli binada Kültür ve Turizm Bakanlığı’nda çalışıyorum. Koridordan hüzün çığlıkları, hayıflanan hıçkırıklar.

Odadan dışarıya fırlıyorum. Halûk Hoca’nın makam odasının önünde mesaî ve oda arkadaşım Prof. Dr. Fahri Temizyürek’le karşılaşıyorum. “Hakan Bey, Bakan Bey’i kaybettik, başımız sağolsun!”

Boynuma sarılıyor. Ağlaşıyoruz.

Van’a gidip cenazeyi alalım diyoruz. Fahri Hoca ailesi ile irtibat kuruyor.

Aile ’İyi olur, lütfen.’ diyor.

Bakanımız Sayın Mehmet Nuri Ersoy’un özel kalemi ile irtibat kuruluyor.

Bakanımızın Van’a hareket edeceği bilgisi alınıyor.

İstanbul’a gidip orada karşılayacağız.

Ayrılmadan özel kalem müdiresi Dilek Hanım’dan rica ediyorum: Halûk Hoca’nın makam odasını kilitleyip anahtarı Özel Kalem Müdürüne teslim ediniz, içeriye kimseyi almayınız.

İstanbul’a Sabiha Gökçen’e uçuyoruz. Fahri Hoca ile kolkolayız, ayakta kalmak için birbirimize dayanıyoruz.

Sabiha Gökçen’de Van’dan gelecek uçağı bekliyoruz.

Bir ara dışarıya çıkıyorum. Üsküdar Belediyesince görevlendirilen cenaze aracı, hocaefendiler, görevliler. Hocayı son kez karşıladığım gerçeğine uyanıyorum.

O an aklıma geliyor Destimâl Mendili.

Dünya Ahiret Kardeşim Zûlgaip Akkuş’u arıyorum.

Destimâl Mendili Zûlgaip,  Hoca için?

Topkapı Sarayı’ndan istetiyoruz Ağabey.

Hocaefendilere konuyu anlatıyorum.

Destimâl Mendili gelecek aman ha yüzüne örtmeyi unutmayınız.

Rahmet olsun!

Mendil araklayanlara ne mi oldu?

Onlar 15 Temmuz’daki hain darbe girişiminden sonra çıkarılan ilk kararname ile devlet ricalinden çıkarıldılar.

İkinci mendili kime arakladıklarını ise 15 Temmuz’da anladık.

 

Çok Okunanlar