1. Anasayfa
  2. Din ve Hayat

Bir Damla Su Kerbela

Bir Damla Su Kerbela
0

Bir örtü, dünyanın en güzel örtüsü. Efendiler Efendisi’nin örtüsü. Örtünün sahibi kadar örtünün altındakiler de dünyanın gözbebeği: Hz. Ali, Hz. Fatıma, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin Peygamberdeki çocuk sevgisinin zirvesindeki iki isim Hasan ve Hüseyin Adlarını dedelerinin verdiği, bir gölge gibi dedelerinin izinde büyüyen iki torun Peygamber terbiyesi ile büyüyen iki dünya güzeli.

Gölgesine basılmaya kıyılamayan Efendimizin en güzide iki emanetidir Hasan ve Hüseyin Bu âlemden ebedi âleme göçtüğünde Efendimiz, anne ve babasının aynı titizlikle büyüttüğü iki evlat, babaları gibi cesaret timsali, gözünü budaktan sakınmayan bir yüreğe sahip olan iki kardeş

Dünya kurulduğundan bu yana fitne dünyadan hiç eksik olmamıştır. Hz. Adem’den bu yana şeytanın insanlara saldığı hileler hiç eksik olmamış, kalplerdeki kara bir leke olarak durmuştur fitne ateşi. Kalptir bu, her taarruza açık. Bir anlık gaflet anında ne yana kayacağı belli olmaz kalbin.

Hırslar insanı esir alan bir cendere. Makamlar gelip geçici olsa da bir fani için bazen her şeyin önüne geçebilen, ruha hoş gelen anlık bahar esintisi gibi. Kendini bunlardan sakınanlar ve asıl olana inanarak yaşayanlar ne büyük bahtiyarlık kazanırlar iki cihanda da.

Peygamber Efendimiz’den sonra Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer dönemlerini yaşayan coğrafya, yakılan fitne ateşlerini büyümeden savuşturmuştu. Çünkü dünya hep iyiler ve kötüler üzerine kurulu bir çark etrafında dönüp duruyor var olduğundan beri. Habil varsa Kabil de olacak. Her dönemde köşe başında bekleyenler var. Bazen sesleri gür çıkmasa da bir yerlerde bekler durur dünyanın dengesini bozmak isteyenler.

Hz. Osman döneminde başlıyor kırılma noktaları. Küçük çatlaklardan sızıyor fitne ateşi. Hz. Ali’nin çevresinde rahatsızlıklar olsa da Peygamber terbiyesi ile yetişen Hz. Ali, cenk meydanlarında gösterdiği yürekliliği yine yapıyor ve büyümesine izin vermiyor fitnenin.

Ve peygamberin yeğeni, damadı, peygamberi ve dini için gözünü kırpmadan ölüme meydan okuyan Hz. Ali halife olur. Yine bitmez fitne. Ateş yakılmıştır bir kez. Peygamberin yanında olanlar, onunla birlikte mücadele edenler bu kez tam tersine döndürürler çarkı. Dünya sahte peygamberlerle de tanışır, makam için gözünü kan bürüyenler peyda olur. Sınır tanımazlar hırsına yenilenler. Hz. Ali’yi şehit ederler gözünü kan bürüyenler.

Peygamber Efendimizin, Hz. Ali’nin ve Hz. Fatıma’nın iki gözbebeğine düşer görev. Hz. Ali’nin şehit edilmesi daha sonra olacak felaketlerin de bir habercisidir.

Hz. Hasan’ın ömrü de mücadele ile geçer. Cenk meydanlarında, siyaset meydanlarında durup dinlenmeden süren bir mücadeledir bu. Evinin içine düşen ateş yakar kül eder onu. İtaat etmesi gerekenler baş kaldırır ve itaat beklerler Hz. Hasan’dan. Ömrü bir gül gibi solup gider onun da. Bir zehir alır götürür onu fani dünyadan.

Artık bir yanda peygamber torunu, ahlak timsali, gönüller kırmak için değil gönüller yapmak için her şeyi göze alabilecek olan Hz. Hüseyin vardır; diğer yanda babasından aldığı kin, nefret, iktidar hırsı ile büyüyen Yezid. Gücü kendinde sanan, itaati kendine bekleyen, bunun için gözünü kırpmadan peygamberin emanetlerine saldırmakta bir an için tereddüt etmeyen Yezid.

Bir coğrafya ki sadece çöl sıcağıyla yanıp tutuşmuyor. Fitne ateşi her yeri sarmış. Yalanlarla, gücü kendinde toplamak isteyenlerin hileleriyle kurulmak istenen bir düzen var çölün ortasında.

Bunun karşısında Hz. Hüseyin... Gönlü güzel, yüzü güzel, huyu güzel Hz. Hüseyin... Artık kan dursun diyen, dünya nizama kavuşsun diyen ve herkesi kendi gibi bilen kalbi güzel Hz. Hüseyin...

Yezid ve adamları gittikleri her yere zulüm götürerek, başkaldırmayı bir büyüklük sanarak gücü ellerinde tutmaya çalışırlar. Kuran’ın ve peygamberin yolundan uzaklaşarak hırslarının kurbanı olan bir topluluk vardır artık dünyanın ortasında.

Umut yine peygamber neslinde. O kurtarırsa kurtarır zulüm altında inleyenleri. Çünkü Hz. Hüseyin; peygamber ahlakını, adaletini bilen göz nurudur.

Kûfe halkı sayısız mektup gönderir, haberci gönderir Hz. Hüseyin’e. “Yezid’in zulmünden bizi kurtar.” derler. “Kuran, din, sünnet elden gidiyor, yetiş ya Hüseyin!” nidaları yankılanır çölün ortasında.

Gönlü güzel, kalbi temiz Hz. Hüseyin bu feryatlara kayıtsız kalabilir mi? Elbette kalamaz. Mesele din meselesi, Kuran meselesi. Kulak verir gelen haberlere. Her mektup ile biraz daha incinir yüreği. Çöl sıcağında içinden alev alev acılar yükselir.

“Oraya gitmeli ve onları kurtarmalı.” der yanındakilere. “Din elden giderse, Kuran incitilirse ümmetin hali ne olur?” Kuran’ın gölgesinde büyüyen böyle düşünür. Peygamberin yanı başında terbiye alan ancak bu dert ile dertlenir.

“Gitmek gerek.” der sürekli. “Kûfe halkı bizi bekler.”

Çevresindeki herkes bu yolculuğa karşıdır. Onlar da ister elbet yollara düşüp oradaki kardeşlerine yardımcı olmayı ama meselenin özü şudur; Kûfe halkı birçok kez aldatmıştır ehl-i beyti.

“Babana da abine de ihanet etti Kûfeliler. Onları aldattılar. Yarı yolda bıraktılar. Canlarına kast ettiler. Gel bu seferden vaz geç.” derler.

“Bu kez mesele başka. Bu kadar mektup geldi, haber geldi. Hepsi de yalan olamaz. der Hz. Hüseyin. Onu yolundan alıkoymak isteyenlerin hepsine “Allah’ın dediği olur.” der ve düşer yola. Çünkü mektuplarda; “Bizim imam ve önderimiz yok. Bizim yanımıza gel. Şayet Allah bizleri senin elinle hak üzere bir araya getirir.” der Kûfeliler. Bu çağrıya sessiz kalamaz Hz. Hüseyin.

Yola düşer. Hem de ehl-i beyitin kadınıyla, çocuğuyla. “Bana mektup yazan, benden yardım isteyen beni yalnız bırakmaz.” der.

Yolda karşılaştıkları şair Ferezdak da Hz. Hüseyin’e gördüğü manzarayı anlatır: “Halkın kalbi seninle, kılıçları ise Beni Ümeyye (Emeviler) iledir; kaza ise gökten iner ve Allah dilediğini işler.” der. Buna rağmen yolundan dönmez Hz. Hüseyin. “Ne güzel söyledin. Elbette Allah’ın dediği olur.”der ve çölün kavurucu sıcağı altında yol almaya devam eder Kâinatın Efendisi’nin emanetleri.

Kerbela’ya gelince durdurulur kervan. Artık buradan öteye geçilemez derler. Gidilecekse Yezid’e biat etmeleri gerektiğini söylerler. Kabul etmez Hz. Hüseyin. “Kûfe halkı benden yardım istedi. Bakın bunlar da mektupları.” deyip heybeler dolusu mektubu gösterir. Kervanı durduran askerler içinde mektup yazanlar da vardır ama hiçbiri kabul etmez yazdığı mektubu.

Bir yanda Fırat. Uzak olsa da Fırat’ın varlığı bile serinlik demektir çölün yolcularına. Bir yanda çöl. Yakıp kavuran sıcak. Susuzluk ile yola getirilmeye çalışılır bu kutlu yolcular. Hiçbiri de pes etmez. Kûfe halkının ikiyüzlülüğü bir kez daha tekerrür etmeye başlamıştır. Yalnız olduklarını anlar Hz. Hüseyin. Para için makam için verdikleri sözden dönmüştür Kûfeliler.

Susuzluktan nefesi kesilen çocuklar, susuzluktan dermansız kalan kadınlar. Yazdıkları mektupları, istedikleri yardımı inkâr eden Kûfeliler. Hz. Ali’nin, Hz. Hasan’ın yaşadıklarıyla bu kez Hz. Hüseyin yüz yüze gelir.

Bir avuç ehl-i beyt. Çoğu kadın ve çocuk. Yetmiş iki cennet kokulu; Kerbela’nın ortasında susuzlukla yola getirilmeye çalışılır.

İçindeki kin, nefret, hırs artık durduramaz bazılarını. Savunmasız bir avuç insana oklarla, kılıçlarla saldırmaya başlarlar. Ne dünya ne Kerbela bugüne kadar böyle bir ihanete tanık olmamıştır. Çocukları, kadınları gözlerini kırpmadan şehit ederler.

Peygamberin torunu, Hz. Ali ve Hz. Fatıma’nın nur yüzlü evlatları, cennet ehlinin gençlerinden Hz. Hüseyin’i de yüreklerin dayanamayacağı işkenceler yaparak acımasızca şehit ederler. Akıllar baştan gitmiştir bir kere.

Hz. Hüseyin’in kız kardeşi Zeyneb’in feryatları ile inler Kerbela. O ağlayıp inledikçe çöl daha bir ısınır, o ağladıkça dağ, taş ağlar. Onun sesiyle kuşlar yolunu değiştirir, Fırat daha bir hazin akar.

Tarihler Muharrem 10 Cuma’yı gösterirken üç, dört saatlik bir mücadelenin sonunda Nerdeyse ehl-i beytin hepsi şehit edilir. Kûfe halkı Hz. Hüseyin’in kesilmiş mübarek başını görünce ah u figan eder; “Biz işin buralara varacağını bilemedik.” derler ama iş işten geçmiştir bir kere. Birilerinin hırsı yüzünden peygamber efendimizin “Ben onları çok seviyorum. Sen de sev Rabbim” diyerek dua ettiği güllerinden Hz. Hüseyin gözleri dönmüş hainlerce şehit edilmiştir bir kere.

Artık Muharrem ayının 10’u acının günüdür. Yüreklerin dağlandığı bir vakittir artık bu tarih. Allah şehitlere rahmet, kalbi kararmışlara da hidayet nasip etsin.

Tokat doğumlu. İlkokulu, ortaokulu ve liseyi Adapazarı’nda; üniversiteyi Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde okudu. Arkadaşlarıyla Martı ve Yitik Düşler Edebiyat dergisini, daha sonra Tokat merkezli Polemik dergisini çıkarttı. Şiir ve yazıları; Dergâh, Yedi İklim, Hece, Hece Öykü, Kırklar, Yolcu, Türk Dili, Karabatak, Türk Edebiyatı, Aşkar, İtibar, Sabit Fikir, Cins, Nihayet, Söğüt, Muhit, Yitiksöz gibi dergilerde yayımlandı. Milat gazetesinde köşe yazıları yazdı. Şairin Aynası kitabı ile TYB 2018 deneme ödülünü aldı. TÜRDEB tarafından 2020 yılı Dergi Dostu Yazar Ödülü’nü aldı. Kitapları: Tenhalayın Kalbimi (Şiir), Esmerliğime Bakma (Öykü), Fedakâr Dost (Hikâye), Çocuklar Çocukluğunu Bilsin (Şiir), Irmaklarla Büyüyen Çocuk (Hikâye), Konuştukça Memleket (Şiir), Deneme Çekimi (Deneme), Kalbime Takılan Uçurtma (Hikâye), Şairin Aynası (Deneme), Şehirde Yeni Bir Rüzgâr (Deneme), Dünya Telaşı (Şiir) Uçurumda Bir Gömü ( Öykü), Boyumu Aşan Ömür – (Şiir), Eve Dönen Masallar ( Masal)

Yazarın Profili

Bültenimize Katılın

Hemen ücretsiz üye olun ve yeni güncellemelerden haberdar olan ilk kişi olun.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir