Bizimle İletişime Geçin

Kavram

Dua

Dua, esas itibarıyla bir zikirdir. Kalpteki imanın hayata yansımasıdır. Allah ile kul arasındaki iletişimdir. Tesiri samimiyetle ölçülen bir ibadettir.
Dua, kulun Allah ile irtibatını güçlü tutar. Kul dua vesilesiyle Allah’ın kudretinin her şeye yeteceğini ve O’nun takdiri dışında hiçbir şeyin gerçekleşmeyeceğini her an hatırında tutar.

EKLENDİ

:

Ben dedem İbrahim’in duasıyım.

                                                     Hz. Muhammed

“Çağırmak, seslenmek, istemek; yardım talep etmek” mânasındaki dua, kulun iç dünyasını Allah’a arz etmesini, ellerini açarak O’nun sonsuz kudretini dilemesini ifade eder.

Yüce bir varlığa dayanmak ve güvenmek insan ruhundan gelen bir ihtiyaçtır. Bunun bir yansıması olan dua ve yakarış çeşitli formlarda insanlık tarihi boyunca bütün dinlerde var olagelmektedir.

Duanın Tarihi

Duanın tarihine bakacak olursak ilk duayı Hz. Adem’in ağzında işitiriz. Hz. Adem eşi Hz. Havva birlikte cennetten indirilince “Rabbimiz! Biz kendimize zulüm ettik. Eğer bizi bağışlamaz ve bize acımazsan mutlaka ziyan edenlerden oluruz.” (A’raf 23) diye dua etmiştir. İnancımıza göre yeryüzündeki insanlık tarihi Hz. Adem’in yaptığı bu duadan sonra başlamıştır.

Hz. İbrahim, Hz. Hacer’i ve İsmail’i ıssız bir çöle bırakırken dilindeki şu dua ile onları Rabbine emanet etmiştir. “Rabbim! Ben çocuklarımdan bazısını, senin kutsal evinin (Kâbe’nin) yanında ekin bitmez bir vadiye yerleştirdim. Rabbim! Namazı dosdoğru kılmaları için (böyle yaptım). Sen de insanlardan bir kısmının gönüllerini onlara meylettir, onları rızıklandır” (İbrahim 37) şeklinde niyazda bulunmuştur.

Dua sadece kutsal kitaplarda olan bir konu değildir. İnsanın mana arayışına tanıklık eden tarihi kalıntılar da dua tarihine dair önemli bilgiler sunmaktadır. Toplumlar dualarını ve ibadetlerini duvarlara nakşederek asırları şahit tutmuştur. Bu toplumlardan bazıları yapacakları işleri taşlara kazıyarak Tanrı’ya soruyor, verecekleri kararlarda üstün bir kudreti şahit tutuyorlardı. Binlerce yıl içerisinden süzülüp gelen bu yazıtlar okunduğunda bunların da birer dua metinleri oldukları gözükmektedir.

Bugün tarihin sıfır noktası olarak adlandırılan Göbeklitepe’de 12 bin yıl önce bir araya gelen insanların dua ve ibadet için toplandıkları ortaya çıkmıştır.

Hz. Peygamber ve Dua

Duayı sadece yaratıcıya yöneltme bütün ilahi dinlerin temel ilkesi olmuştur. Peygamberler bu mananın ne demek olduğunu insanlara öğretmeye çalışmıştır.

Peygamber Efendimiz’in (sas) hadislerinin derlendiği Kütüb-ü Sitte içerisinde Hz. Peygamber’in gün içerisinde okuduğu dualar bölümü vardır. O bölümde yer alan duaları okuyan insan Allah Resulü’nün (sas) gün boyu başka hiçbir iş yapmayıp zamanının büyük bir kısmını sadece dua ile geçirdiği düşüncesine kapılır. Sabah kalkarken, abdest alırken, namaz öncesinde ve sonrasında Allah’a sığınırken, yemek yerken, dışarı çıkarken, mescide girip çıkarken, hutbeye kalkarken, kabristan ziyaretinde vs. her adımda yaptığı yakarışlar, Sevgili Peygamberimizin bütün gününü ve hayatını dua ile yürüttüğünü göstermektedir.

Duanın Tesiri Samimiyete Bağlıdır

Dua, esas itibarıyla bir zikirdir. Kalpteki imanın hayata yansımasıdır. Allah ile kul arasındaki iletişimdir. Tesiri samimiyetle ölçülen bir ibadettir.

Dua, kulun Allah ile irtibatını güçlü tutar. Kul dua vesilesiyle Allah’ın kudretinin her şeye yeteceğini ve O’nun takdiri dışında hiçbir şeyin gerçekleşmeyeceğini her an hatırında tutar.

Dua bir eziklik ya da zillet değil insana özgü bir asalettir.

Yüce yaratıcının izzeti dışında hiçbir güç karşısında zelil olmamayı ifade eder. Duanın sadece Allah’a yöneltilmesi; Allah’tan başkasına el açılmaması İslam’ın en temel meselelerindendir.

Dua ruhî bir hürriyettir, insan için hiçbir faziletin ve hayalin imkânsız olmadığını ifade eder. Katedilmesi istenen bütün yollarda, aşılacak bütün engellerde ve ulaşılacak bütün ideallerde en önemli motivasyon kaynağımız yine dualarımızdır.

Çünkü bütün güç ve kudret dualarımızın sahibi Allah’a aittir.

 

Çok Okunanlar