Adres ve kroki elinde gideceği yer belli, hedef belli; yola çıkma vakti gelmişti. Uzun bir bekleme ve büyük bir mücadele sonrası, tek başına ve artık yoldaydı. Yolda gelgitleri oldu. Bilmediği bir dünyanın başucunda birçok bilinmeyenle birlikteydi. Geldiği yerde bir önceki yolu onunla yürümüş ve iç sıcaklığı ile ruhunu sarıp sarmalamış… Geldiği yerde kanını canını paylaşan bir kişi daha vardı. Onu en mutlu günlerinin şahitliğinde beraber karşılayacaklardı. Dışarıda bekleyenler hariç…
Tereddütleri vardı; gitmeli miydi, kalmalı mıydı? Ama yola çıkmıştı bir kere, elindeki adresi sımsıkı tutuyordu. Dönüşü olmayan bir yoldu bu. Tünelde beklemek ve bekletmek olmazdı. Hedef ileri, dediler. Bu durumda son çıkıştı, arkaya bile dönüp bakamazdı. Tüm seslerin ve sessizliğin ortasında çığlık çığlığa, bağrış çağrış… Kimi sevinçten, mutluluktan; kimi yorgunluktan bitap düşmüş, kaydıraktan kayar gibi ne olduğunu anlamadığı bir ortama ışınlanıvermişti.
Herkes çok heyecanlıydı. Gergin ve meraklı bakışlar eşliğinde baş aşağı iki ayağından tutulmuş kırk elli santimlik küçük bir insancıktı, gelen. Nereye geldiğini bilmeyen fakat dünya dedikleri ilk durakta inen bir tanrı misafiri. Geldiği yeri bazen şenlendiren, bazen karmaşık hâle getirecek olan bir lütuf. Baktığın yere, görmek istediğine ve kalbine bağlı. Bir de ne isteyip ne istemediğine…
Dünya bakımını üstlenen iki kişi… Birisi kucağına almaya korkar, kıyamaz. Yolculuğu onunla başlayan, üzüntüde ve sevinçte kendisini her türlü tehlikeden koruyan biri daha vardır. Cennet ayaklarının altına serilmiş, bulunduğu her yeri güzelleştiren ve sakinleştiren kadın. Yüreğinde güzellikleri mayalandırmış, seninleyim diyen herkesi kalbine sığdırmıştır.
Onu bekleyen iki kişi ile birlikte üç kişi olurlar. Seçtikleri değil, yolcu olarak onu bekleyenlerle birliktedir. Hamur verilmiş, nasıl şekillenecek ve şekillendirecekler, bundan sonrası onlara kalmıştır. Şeker, tuz gibi baharatlar dozunda verilmelidir. Un ve suyun hamur oluşu gibi…
Evin içinde ona ayrılmış oda şimdilik onun küçük dünyasıdır. Burada başlar ilk yolculuğu ve yola çıkışı. Bir müddet sonra ailece yaşadıkları alanda vakit geçirmeye başlar. Nereye, nasıl gideceğini öğrenmeye meraklı bir adaydır. Yola çıkış ve yolda olma sebebi, öğrenmek ve uygulamaktır.
Bir şeyler öğrendi öğrenmesine de yoldaydı, bildikleri henüz yolcu olmaya yetmezdi. Evdeki eğitim insanın karakterini oluşturan ve belirleyendi. Okulda başlayan eğitim genişleyerek sosyal kişiliğine yardımcı olacaktı. Bir yetişkin olduğunda her halükârda yola çıkmaya hazır olmalıydı. Yolda olmak, yolcu olmak ama nereye gideceğini bilmemek…
Zamanı geldi. “Nereye gidiyoruz?” sorusunun cevabını aramak ve bulmak için yola çıktı. Çevresindekilerden duydu, dert edindi, kendinde olanlarla birleştirdi, yola öyle çıktı. İnsandı sonuçta. İnsan olmak önemli fakat insan kalmak daha da önemliydi. Eğitim için dünya bakımını üstlenen kişilerden ayrıldığı gün başladı onun, olurlar ve olmazlar ülkesindeki savaşı ve kavgaları.
Bir zamanlar ahlaki kurallarımız vardı ve değerlerimiz… İnsan göründüğü gibi olmaktan çıkınca olduğu gibi de görünemedi.
Gruplar oluştu ya da oluşturuldu. Kabul görmüş ve yaşam şekli olmuş bazı değerlerimizi eritip dondurdular. Yeni yeni, sorgulamayan, sorgulatmayan icatlar çıkardılar. İnsanların değerlerini yaşamalarını “Şimdi zamanı değil!” diyerek rafa kaldırdılar. Her insanın belli bir ömrü vardı ve en kötüsü de ömür vefa bulacak mıydı? Nereye gidiyorduk? İnsanlar sorgusuz, sualsiz bir bilinmeyenin peşine takılmış gidiyordu. Dur, diyemediler; diyemezlerdi de. En kötüsü de zamanın çocukları ve gençlerinin, dondurulmuş değerlerimizin içinden birer ateş topu olarak çıkmış olmaları.
Toplumun içinde yaşamak giderek zorlaşıyordu. Sürekli neyi, nasıl ve ne zaman yapacaklarını söyleyen bir ses vardı. Düşünmeden ya da düşündürülmeden olup bitene tâbi oldular sorgusuz sualsiz. O ses olmadan beyin çalışmıyor, dahası el kol hareket etmiyor; velhasıl iradeler devre dışı…
Nereye nasıl gideceğini bilmeden ve düşünmeden yola çıkmışlardı. Gaipten bir ses desem, değil; geldiği yer belliydi. Geri dönüş yok değil fakat zordu. Öylece başıboş kalıvermek, nereye nasıl gideceğini bilememek…
Beden dili başka bir alternatif kabul etmiyordu. Onca genç ateşlenmeyi bekleyen birer patlayıcı gibiydi. Gençler ergenliği atlattı fakat sosyolojik bu durumu atlatamadı. Aileler büyümekte olan ve geliyorum diyen bu duruma yetemedi, yetişemedi.
Yaşamlar günden güne çıkmaza giriyor, toplum bir kurtarıcı bekliyordu. Birazcık düşünebilselerdi yol bulunacaktı. Hedefe giden yol tekti. Sadece gönlünü ve kalbini açarak yolcu olduğunda yol da onları bulacaktı.
Kendi irademizle oluşturduğumuz, bireysel mantığımızla desteklediğimiz aklımız ve beynimiz, kendi gönül evinde tüm soruların cevabını bulacaktır. Önümüzden hızla uzaklaşan zamanın içinde ne olduk değil de ne olacağız diyebilmenin değerini ve kutsalını görebilmek umuduyla…