Bizimle İletişime Geçin

Kitap

Kölelikten Efendiliğe Yükseliş

Kölelikten Efendiliğe adlı eserinde İslâm âleminin garipliği ve horlanışı karşısında duyduğu derin ıstırabı anlatan yazara göre Müslümanlar için geçmişte olduğu gibi bugün de en büyük tehlike cehalettir. Kur’an’ı Kerim’in “Oku!” ayetine rağmen Müslümanların ilimden geri kalmasına anlam veremeyen Sâmiha Ayverdi, okumayan ve düşünmeyen ümmet içinde nifak tohumlarının çok çabuk yeşerdiğini ifade eder.

EKLENDİ

:

“İslâm, dünyanın direğidir. Onun için Müslüman dünyasının salâhı ve uyanışı, kâinatın salâhı ve uyanışı; kargaşalığı ve fesadı ise kâinatın kargaşalığı ve fesadıdır.”

Kavram olarak kölelik, bir insanın özgürlükten yoksun olmasıdır. Her ne kadar kölelik önce beden üzerinde tahakküm kurulmasıyla başlasa da asıl kölelik insan zihninin hapsedilmesidir. Bu bakımdan fiziksel olmasa bile bir insanın idrak etme ve sorgulama becerisinden yoksun bırakılması zihnin köleliğidir bir nevi. Yüzyıllarca altın çağını yaşan İslâm dünyasının bugünkü hâli pek çok mutasavvıf ve münevvere göre köleliktir. Abdürreşid İbrahim, Mehmet Akif, Ziya Paşa gibi isimler yaşadıkları çağda İslâm dünyasına dair onları derinden yaralayan durumu kölelik ve derin bir uyku hâli olarak tanımlamış,  İslâm dünyasının içler acısı hâlini gözler önüne sermişlerdir. Ziya Paşa’nın; Diyâr-ı küfrü gezdim beldeler kâşâneler gördüm/ Dolaştım mülk-i İslâm’ı bütün viraneler gördüm diyerek tanımladığı İslâm dünyası viranedir. Mehmet Akif’in kaleminden Abdürreşid İbrahim’in Süleymaniye kürsüsünde İslâm dünyasının ahvaline dair anlattıkları ise aynı adlı şiirde şöyle yer bulur: Ümmetin hâline baktım ki: Yürekler yarası!/ Ne bir ekmek yedirir iş; ne de ekmek parası./ Kışla yok, daire yok, medrese yok, mektep yok; / Ne kılıç var ne kalem… Her ne sorarsan hep yok!

İslâm dünyasındaki birlik ve beraberlikten yoksunluk ne yazık ki Müslümanları her devirde siyasi, iktisadi ve kültürel yönden zora sokmaktadır. Görünen parçalanmışlık ve kopukluk 20. yüzyılın önemli mütefekkirlerinden olan Sâmiha Ayverdi’yi de derinden etkiler, Müslüman olan ve bunun sorumluluğunu duyan herkesi göreve çağırır. Kölelikten Efendiliğe adlı eserinde “İslâm dünyasını kölelikten kurtarın, onu kendi yerine efendilik tahtına oturtun.” diyerek devlet yöneticilerine âdeta haykırır.

Sâmiha Ayverdi’ye göre geçmişte ilimde, ahlakta, kültürel gelişmişlikte ve insani değerlerde tüm dünyaya örnek olan, bu yönleriyle dünyanın efendisi olan Müslümanlar, bugün büyük bir savrulmuşluk yaşamaktadır. Bir zamanlar görkemli ve ihtişamlı bir durumda olan İslâm dünyası, fethedilen toprakları mamur hâle getirirken, öte yandan sergilediği adil yönetim biçimiyle farklı etnik kimlik ve inançtaki insanların gönlünü de fethedebilmeyi başarmıştır. İstanbul’un fethi esnasında Bizans imparatoruna atfedilen “Şehirde Latin külahı görmektense Türk sarığını tercih ederim.” sözü bunun en net kanıtıdır. Ancak geçmişte şaşaalı ve görkemli Müslüman ülkeleri, bugün ilimde ve teknikte diğer ülkelere bağımlı oldukları için kendi kararlarını dahi bağımsız bir şekilde alamaz olmuşlardır. Bu da siyaset sahnesinde Müslümanların horlanmasına, yok sayılmasına ve son yıllarda özellikle Avrupa’da giderek artan İslamofobiye neden olmaktadır.

Kölelikten Efendiliğe adlı eserinde İslâm âleminin garipliği ve horlanışı karşısında duyduğu derin ıstırabı anlatan yazara göre Müslümanlar için geçmişte olduğu gibi bugün de en büyük tehlike cehalettir. Kur’an’ı Kerim’in “Oku!” ayetine rağmen Müslümanların ilimden geri kalmasına anlam veremeyen Sâmiha Ayverdi, okumayan ve düşünmeyen ümmet içinde nifak tohumlarının çok çabuk yeşerdiğini ifade eder. Tıpkı bir dişlinin işleyen çarkında olduğu gibi bozulan bir parça diğerlerini nasıl olumsuz etkiliyorsa, Müslümanların bilimden uzaklaşması da ekonomi, kültür, sanat, siyaset gibi her alanı olumsuz etkilemekte, bu alanlarda geri kalmışlığa sebep olmaktadır. Sâmiha Ayverdi’ye göre İslâm, dünyanın direğidir. Onun için Müslüman dünyasının salâhı ve uyanışı, kâinatın salâhı ve uyanışı; kargaşalığı ve fesadı ise kâinatın kargaşalığı ve fesadıdır. Yeter ki evvela İslâm âlemi yattığı gaflet döşeğinden fırlayıp kalksın, ondan sonra da imdat bekleyen dünyaya el uzatsın.” (s.20)

Kölelikten Efendiliğe-samiha Ayverdi Külliyatı 22(sıfır)

 

Asırlardır Batının elinde bir mum gibi evirilip çevrildikçe şekilden şekle sokulan Müslüman toplumlarının bir an evvel uyanması ve kendi şerefli makamına oturması, tüm dünya milletlerinin selameti ve huzuru için lazımdır. Ona göre sürekli dış ülkelerin tesirine maruz kalan İslâm ülkeleri tam bağımsızlaşamadıkları gibi İslâmiyet’in özünü de yaşayamamakta ve hatta giderek İslamiyet’ten uzaklaşmaktalardır. İlk çözüm yolu olarak ise İslam birliği kurulmasını teklif eder, Geçmişte Türklerin ve Müslümanların dünyadaki ilerleyişini engellemek için dağınık Avrupa nasıl bir araya gelip çabucak toparlandıysa bugün İslam dünyasının her türlü siyasi, iktisadi farklılığı bir kenara bırakarak aynı hızla birleşmesi gerektiğini vurgular. Sâmiha Ayverdi’ye göre Batı’nın maddeciliğine karşın İslam âleminin hem ruha hem de maddeye eğilen ilmini ve mantığını bir önce bir yeniden gönüllerde yeşertmek şarttır.

Bugün İslâm dünyası Ziya Paşa’nın, Abdürreşid İbrahim’in, Mehmet Akif’in anlatığı gibi neden viranedir diye sorulacak olursa bunun da asıl suçlusu ve sorumluları yazara göre Müslümanlardır: “Müslüman âleminin hatası çoktur. Cehalete kapılarını açmakla hatalıdır. Taassuba düşmekle hatalıdır. Düşmanlarını tanımamakla hatalıdır. Bilhassa ve bilhassa Kur’an ahlakından uzaklaşmak, böylece de kendinden, kendi manevi değerlerinden kopmakla hatalıdır.”(s.34) diyerek asıl suçlunun yine Müslümanlarda olduğunu belirtir. Cehaletle virane olan İslâm âleminin tekrar ayağa kalkması ve şahlanması eğitimle mümkündür. Ancak eğitim seviyesi yükseldikçe ve “bir umumi efkâr seviyesi” teşekkül ettikçe İslâm dünyası ayağa kalkabilir, aksi takdirde eğitimden yoksun bir toplum her türlü psikoza açık hâle gelebilir.

Ayverdi’ye göre İslam âlemi ilim, irfan ve hikmetle doğrulabilir. Bunun için de özellikle devlet yöneticilerine büyük görev düşmektedir. Müslümanların uyanması, İslam âleminin tekrar eski ihtişamına kavuşması için yöneticilerin kendi vicdanında sorumluluk taşıması gerektiğini belirten yazara göre İslâm, tevhit hamuru ile yoğrulduğu için hiçbir Müslümanın zamanla eskiyecek olan sahte, zorlama ve sakat bir ideolojiye ihtiyacı yoktur. İslam âleminin zihni ve ruhi seviyesini yükseltmenin ilk yolunu eğitim olarak açıklayan Ayverdi, ilmi araştırmalar için fon kurulması, kabiliyetli çocukların okutulması, dünya literatürünün tercüme edilmesi ve takip edilmesi, ilericilik zannı ile İslami değerlere baş çevirip Batı kopyacılığının bir kalkınma yolu olarak kabul edilmesinin reddi, israf ve sefahatten kaçınılması, zekât müessesesinin işler hâle konması, ekonomik anlamda Müslüman ülkeler arasında işbirliğinin artırılması gibi bir sürü öneri sıralar. Bütün bu önerilerin ise ancak eğitime önem verilmesiyle mümkün olabileceğini ekler. 20. yüzyılda mütefekkirlerin İslâm dünyasına dair ortaya koydukları tespitler ne yazık ki bugün de geçerliğini koruduğundan İslâm toplumlarında bir şeyin değiştiğini veya düzeldiğini söylemek güç. Hazır önümüzdeki günlerde 20. Millî Eğitim Şûrası toplanacakken Sâmiha Ayverdi gibi münevverlerin görüş ve önerilerinin dikkate alınması ve bu bağlamda yeniden değerlendirilmesi önem arz etmektedir.

Daha Fazla Yükle

Yorum Bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Çok Okunanlar