Bugünlerde ev sahipleri olarak; önemli bir misafir bekliyoruz. Hani uzaktan, tanıdık, fakat yılda bir kez gelen ve çok değer verdiğimiz. Büyük küçük ailece, şehirce, ülkece ve ümmetçe, hepimiz gelecek olanı bekliyoruz. Evler temizlendi. Kilerler, dolaplar elden geçti ve eksikler varsa giderildi.
Çocuklar soruyordu, biz gelecek olanı tanıyor muyuz diye. Elbette tanıyorsunuz, diyordu büyükleri ve büyüklerimiz…
Her yıl gelir, bir ay boyunca onu misafir ederiz. Evlerimize ve geldiği her yere, bereket ve huzur getirir. Onunla birlikte bir ay boyunca, her günümüz ve gecemiz ayrı bir değer kazanır. O evlerimize adımını attığı andan itibaren, huzur ve bereket onunla girer hanelerimize. Yemekler yapılır; çeşit çeşit, fazla fazla. Yapılanlar komşuyla, hastayla paylaşılır.
Akşam hariç, yemek saatleri değişir. Gece, büyüklerin sessizce yemek hazırlığında iken, gözünü ovuşturarak kalkan çocuklar, sahur yemeğinin en güzel ve özel misafirleri olurlar. Gün boyu, varken yememeyi ve her türlü kendimize dur demeyi öğreniriz, çoluk çocuk, hep beraber…
Çocuklar, biri gider, biri gelir; “Misafirimiz kadın mı erkek mi?” diye sorarlar. “Ne kadın ne erkek, gelince görürsünüz” derler büyükleri. Çocukturlar adı üstünde, soruları bitmez. Mantıklı ya da mantıksız, ama bir o kadar masum ve günahsız. Onlara göre gelen, süper kahramandır, kapıdan da gelebilir, pencereden de…
Büyüklerden biri üstlenir onlara anladıkları dilden anlatma görevini. Öyle de bilmiş bilmişlerdir ki anlıyorlardır tüm bu olup biteni. İlle de büyüklerinden duymak isterler, işin gerçeğini. Ya da büyüklerin onlara ne kadar değer verdiklerini anlamak isterler. Ah siz küçükler; ne kadar da netsiniz, siyah ve beyaz gibi…
Evet, gelen ramazan, oruçtur, iftardır, sahurdur, teravihtir.
O, gittiği yere hediyeler götürür. Sabırla yoğrulmuş, sabırla süslenmiş hediye paketleri. Güne başlarken ve gün sonunda akşam vakti sofralar kurulur. Ramazanın hediyesi, günün mükâfatıdır oruç. En güzel hediye teravihle taçlanır. Güne geceden başlanır. Huzur ve huşû içinde. Yoklar gözetilir, varlar vermenin huzuruyla mutluluğun zevkini yaşarlar. Çünkü vermiş olmak, olanın, olmayana borcudur.
Bu misafirlik çok özel ve alabildiğine güzeldir. Ev halkı, misafire hürmeten, birbirine daha bir özenli davranır. Akrabalar ve komşular misafirleri hatırına, her türlü paylaşımı önemserler. Gelip gitmeler, gidip gelmeler daha bir sıklaşır. Güzelliklerin paylaştıkça çoğalacağına, dertlerin paylaştıkça azalacağına inananlar, on bir ay dışında, bu ayda daha bir dikkatlidirler.
Normal aylarla tabii ki eşdeğer tutulamaz. O öyle özel bir ay ki tüm güzellikler ve sırlar onda yaşanır. Bu ay, müjdelerle dolu bir aydır. İnsanlığa temizlenme, arınma ve öğrenme fırsatı verilir. Dönüşü olmayan yere gitmeden önce, her yıl yeniden, yeniden insanları uyarmaya gelir. Bu ay kendimizi bulamamışlığımızda, en doğru yola götürendir. Ne mutlu ki böyle bir misafirin ev sahipliğini yapıyoruz.
Bu yıl da beklediğimiz misafir gelecek, biliyoruz; gelişine çok az kaldı.
Ev sahipleri olarak bir yandan seviniyoruz fakat bir yandan da içimiz buruk. Kardeşlerimiz var özellikle çocukların ve kadınların öldürüldüğü bir yerlerde. Kendini insan sanıp, aynı şartlarda olmayan muhatapları kardeşlerimizle savaşıyorlar.
İnsan insanlığı kadar vardır. Savunmasız birini elinde hiçbir silahı olmayan bir kadını ya da masum bir çocuğu öldürmek, birilerini evsiz ve yiyeceksiz bırakmak, yardım dağıtıyorum diyerek insanları bir yerde toplayıp üzerlerine bomba yağdırmak!
Onlara buradan sesleniyorum, bütün insanlığı yaratan biri var, yaratılan tüm varlıklar aynı ve eşit. Birkaç silahınız var diye mi üstün olduğunuzu sanıyorsunuz? Bu durumda siz insan mısınız? İnsan olsaydınız, bunu siz de düşünürdünüz.
Bu misafir yeryüzüne tüm insanlık için geliyor… Onca eziyetin ve sefaletin içinde hâlâ ayakta kalabilmiş kardeşlerim sizi kutluyor, sizden, kendim ve dünya adına özür diliyorum.
Bu hangi din adına yapılırsa yapılsın; bunu yapanların insanlığından bahsedilemez. Dünyanın gözü önünde yapılan bu alçaklığı vicdanı olan hiç kimse affetmez. Mazlumun ahı hiçbir şekilde yerde kalmaz. Bunu da herkes iyice bellemeli. Bu sözlerim insan olarak yaratılmış, ama insan kalamamış olanlara…
İnsan, insanlığı kadar insandır.
Ve misafirimiz sonunda gelecek; hoş gelecek, safa gelecek. Bizi darda kalmışlıktan, yolumuzu bulamamışlıktan, karanlıktan, iki yol arasında kararsızlığımızı görüp buldurmaya gelecek ve iyi ki gelecek…