Bizimle İletişime Geçin

Kitap

Şiirden Günler – İki: İzmir, 4 Temmuz 1985, Ergül Çetin’in “Bir Avuç Kum”u…

Bir Avuç Kum’un en savaşçı şiiri ise bence 1979 tarihli “Bir Ayrılık Şiiri”. Kendisine “gitme” diyen sevgiliye şöyle sesleniyor şair öznenin dinamik sesi: “ama gene de sen/uğurlamalısın güler yüzle beni/öpmelisin bir şafak gibi yanağımdan/güle güle demelisin kederime aldırmadan/çünkü ayrılıklar kavuşmalar getirir/ve yeni kavgalar”

EKLENDİ

:

Yalnızlığım, Kayıp Şiirler ve Güneyde Bir Kasaba ara başlıkları altında 32 şiir var Bir Avuç Kum’da (Yarın Yay., Ank. 1984). Kitaptaki şiirler 1975-1981 yılları arasında yazılmış. Fakat 1981 haricindeki yıllarda yazılanlar hayli az. Mesela 1975’ten tek şiir var. Pek çoğu ise 1981’li.

Bu demektir ki, Ergül Çetin 12 Eylül’den hemen sonraki aylarda şiirle dopdolu bir hayatla hemdem olmuş. Bunun bir anlamı da şu oluyor: Darbenin maruz bıraktığı bir hayat yansıyor burada. Bu yansımanın niteliğine dair tespitlerim var:

Kitaba ‘Neruda’lı bir şiirle başlamış şair. Pablo Neruda; hayatı, dününce dünyası ve şiirleriyle diri bir isim. Şair öznenin Şili’nin bu abidevi şairiyle söyleşir gibi yazdığı metinde -aynen Şili’de olduğu gibi, burada da (Türkiye’de)- leylakların kana bulanmış olması, tabutlara takılması darbenin kıyıcılığıyla ilgili okunabilir ancak.

Çetin’in şiirlerinde ama özellikle 1981’li metinlerinde bir özgürlüğe karşı duyulan özleme dayalı bir umutsuzluk, yoğun bir yalnızlık, gelecek güzel günlere kaçış, gerçeklerden bir uzaklaşış baskın temalar olarak karşımıza çıkıyor.

İşte birkaç örnek: “Kanıt” şiirindeki “öpüşür gibi ölünüyor özgürlük için” (s. 11), “Not Düşmek”te “belki bir daha görmeyebiliriz beyaz bahar bulutlarının/üstünde parlayan güneşi böylesine taze böylesine canlı” (s. 14), “Ama”da “atıyorum işte ilk adımımı karanlığa/benden başka da atan yok biliyorum/ister bir uçurum olsun, ister bayır/kalamam artık, hayır.” (. 27)

Yarın gibi görece bir diri gençlik dergisinde de şiirlerini okuduğumuz Ergül Çetin’in dile getirmeye çalıştığım tutumu üçüncü bölümde doruğa çıkıyor. Üstelik daha bölüm başlığı ile: “Güneyde Bir Kasaba”. Gelişigüzel diyebileceğimiz bir seçimle yaptığımız şu dizeler de kaçıştan ziyade bir sığınışı imliyor: “Yosun ve tuz kokuları” (s. 31),, “dalgaların dövdüğü kıyılar”, “ıslak kum” kokan giysiler (s. 32), “denize doğru kıvrılıp giden yol” (s. 33), “martıların yumuşak kanat seslerine gömülüyor dünya” (s. 34), “tuza köpüğe karışıp deniz olacağım” (s. 40), “zaman/yağmurun yumuşacık yağışı gibi/martıların dalgalarla sevişmesi gibi/gürültünün içinde/sessizce geçer/zaman/hiç geçmeyecekmiş gibi geçer burda” (s. 48), “ölürsem/bir deniz köpüğüne/sarın beni/gömün beni/akdeniz mavisine/akdeniz mavisine” (s. 54)…

Bir Avuç Kum’un en savaşçı şiiri ise bence 1979 tarihli “Bir Ayrılık Şiiri”. Kendisine “gitme” diyen sevgiliye şöyle sesleniyor şair öznenin dinamik sesi: “ama gene de sen/uğurlamalısın güler yüzle beni/öpmelisin bir şafak gibi yanağımdan/güle güle demelisin kederime aldırmadan/çünkü ayrılıklar kavuşmalar getirir/ve yeni kavgalar” (s. 22). Bu, devrin savaşçı ruhuna uygun romantik bir devrimcinin söylemidir.

Gelelim diğer tespitlerimize: Diğer sosyal mücadele şairleri gibi sevgililer aşkı yanakta görünür kılıyorlar. Hemen üstteki dizelerde gördüğümüz bu husus “Üzgün” şiirinde de var: “gözyaşlarından bir yol bile bırakmadan/yanağında bir yârin/nasıl nasıl geçip gittin/en güzel günleri ömrümüzün” (s. 24)

“Akdeniz Çeşitlemesi”ndeki şu iki dize, sanki halk şiirinden (Köroğlu’dan mı deseydik, tabii dönüşerek?!) kopup gelmiştir: “yayla yolu büküşlü/keklik sekişli türküler” (s. 36)

“Eskil” şiirindeki “hayranım/asırlık bir halıya/nakış nakış işlenmiştir çünkü alnına/ak yüzlü/al basmalı kardeşleriminiz çilesi” (s. 38) dizeleri ise Anadolucu şairlerden bir yansıma gibi duruyor.

Ergül Çetin toplumculuğun sancılarını çeken bir şair. Bir yanıyla ‘yoksul halk’ın şairi, bir yanıyla topluma dayatılan ‘birey’selleşmenin… Şiiri, üç beş yıldır bu ikileme zorlanan insanımızın şiiri…

Çok Okunanlar