Bizimle İletişime Geçin

Kitap

‘Modern’ Eleştirisi: Oktavio Paz

EKLENDİ

:

 

Akılcı eleştiride kaybolan vicdan ve insan edebiyatla yaşatılıyor.

 

Oktavio Paz’ın ayrıcalıklı dili, kendi ülkesi için yaptığı eleştirilerin benzer kaderi paylaşan başka ülkeler için de geçerli olmasıdır. Bu geçerli dili bulmak, yakalamak, kullanmak her zaman mümkün değildir. Ya yerelliğin kıstırılmış avlusunda kalırsınız ya da evrensellik bağında sarhoş olur kendinizden bihaber coşarsınız. Paz böyle yapmaz. Zaten ona göre ozanın -ki biz burada sözle profesyonel ilgilenen kişilerin diye anlayalım- eleştirmen gibi bir rolü de olmalıdır. Paz’ın yalnız bir düşüncesi değil yaptığı kazıyıcı eleştirinin neredeyse tüm yönleri burjuva devriminin sonucunda modernleşen toplumlara uyar. Ancak o bunu yaparken Mevlana’nın pergel metaforuna uyarak iğnenin ucunu kendi ülkesine İspanya’ya saplar. Lakin onun pergeli ancak Batı edebiyatına uzanmıştır. Her ne kadar yaşadığı sınırları aşan bir şöhreti zorlasa da üzerinde duracağımız kitabında Osmanlı İmparatorluğu’ndan Türkiye Cumhuriyetine süren değişim, dönüşüm hikâyemiz yoktur. Bu elbette Paz’ın kabahati değil. Kaba bir yaklaşımla hemen “niçin bizi görmedi” diye serzenişe de gerek yok. Paz nihayetinde modernleşme, değişim, dönüşüm kavramlarına ve bunların insan üzerindeki etkilerine getirdiği yaklaşımla kendi iç sesimize rehberlik etmiş, edebiyatı da hak ettiği şekilde anmış sayılabilir.

İnsan hem kendisinin hem de kendisi dışındaki insanların gözüyle dünyayı yorumlayabilir mi? Yalnızlığını koruyarak kalabalığa karışmak ve oradan yine kendin olarak çıkmak… Bu soruya yanıt ararken kendi adıma Paz’ın umut verici olduğunu söyleyebilirim. Modern İnsan ve Edebiyat kitabında derlenen “Roman”, “Yazınımız Modem mi?”, “Modernliğin Şiiri”, “Okumak, Anlamak, Temaşa Etmek”, “Düzen ve Rastlantı” yazılarıyla hem insana hem de insanın edebiyatı aracı kılarak yaşadığı çağın dönüşümüne tepkisini ölçer. Bu bakımdan kitabın psikolojik tahlilden uzak, sosyolojik çıkarımlara niyetlenen bir eser iddiasında olduğu anlaşılacaktır. Zaten konuşmaya da modern çağın görüntüsünü açıklamakla başlar.

Paz, modern çağın gözlerimizin önünde son nefesini vermekte olduğunu düşünür. Kültürümüzde ölmekte olanla dünyalık bir konu tartışmasına girmek doğru değildir. Fakat söz konusu olan, sanayileşmeden beri insanı ait olduğu kozmolojiden ayırmak gibi bir suçla yargılanması gereken ‘modernleşme’ ise durum değişir. Eleştiri aklın en güzel icadıdır. Öyleyse gecikmiş modernleşme eleştirisinin cezasını da yine mucit çekecektir. Evet insanın ön plana çıkması fena bir şey değil diyebiliriz. Ama Paz, çağın ayırıcı niteliğinin dünyayı insanın üzerine bina etmek olduğunu söyleyene kadar. Yani insan nedir şimdi görülse bile aynı insan dünyaları taşıyan kişi yani bana göre hamal haline getirilmiştir. Şöyle bir bakın hayatınıza zamanın geçip gittiğine inanan, ânla hemhal olan, gelecekle ilgili maddi kaygılar yaşamayan kaç kişi var etrafımızda. Ya da biz, öyle miyiz? Hepimiz hamalız. Modernite ilk önce insanın konumunu değiştirmiştir. Olumlu yanları elbette vardır. Yazar da bilinci evrenin temeli yapan, dış dünyayı algılamanın çeşitliliğiyle bunu vurgular fakat adım adım kurtuluş olarak görülen gelişmelerin insanın kendi kendisi karşısında ve geçmişteki teklerinden farklı bir noktaya oturttuğunu bilir ve tabiiki şüpheci yaklaşır. Öyleyse Paz’ın iddialı görüşlerine kulak verelim.

Yazar, burjuva devrimiyle başlayan dünya medeniyetlerinin kabuk değişimini anlatır. Yalnız burjuva değil her devrim yapısı gereği yeni bir düzen kurmanın peşindedir. Eski yıkılır ve yenisi hazırda bekletilir. Bunu yaparken kutsallıkların ikamesi de söz konusudur. Çünkü bunlar bir engelleyiciye dönme ihtimali yüksek faktörlerdir. Kutsalla bağı netleştirmek niyetindedir: “Devrim, aynı anda imansızlık ve kutsamadır. Devrimci hareket bir imansızlıktır, çünkü eski sembolleri yıkar; ama bu yozluğa, hep, o güne değin kutsal dışı gibi kabul edilmiş olanın kutsanması eşlik eder: devrim küfür’ü kutsar.” (10-11)  Onun büyük reformcusu da birer küfür ehlidir. Sebebiyse kutsal gizleri tamamlanmamış hakikatler olarak göstermesi, kirletmesidir. Yerine daha önce hiç bilinmeyen hatta imana aykırı kabul edilen hakikatler konulmuştur. Bu sıradan bir yer değiştirme değildir. İlk başta kutsalın yerini boşaltma gibi görünse bile boşluğa oturtulanlarda kutsallaştırıldığından iş başkalaşır. Paz bu fikirleri somutlaştırmak için örnekler verir:

“Buda, kastları reddeder ve Upanişad’ların metafiziğinin aldatıcı olduğunu duyurur: ben yoktur ve atman da, aynaların hayal kinci bir oyunudur; İsa, Judaizmle iplerini koparır ve bütün insanlara kurtuluşu önerir; Lao-tse, Konfüçyüsçü erdemlerle eğlenip onları mahkûm ederken, düşmanlarının günah diye gösterdikleri şeyi ulular. Her devrim, kendisi de yeniden kutsal ilkeye dönüşen bir küfür’ün kutsanmasıdır.” (11)

Devrim yeni ilkeleri ne kadar kutsayabilir sorusu Paz için olumsuz yanıtlanır. Yeterli gücü bulamayacağına inanır. Rönesans ve Fransız İhtilali’nden beri yıkılan kutsalların yerine hemen harici mitler, dinler türemiştir. Bu ona göre bilim dininin uğradığı yenilgidir. Tüm bunlar eleştirel dil sayesinde olur. İki eleştirel yaklaşımdan bahseder: Eleştirel akıl, akılcı kuşku… İdealleri yozlaşmış, kurtarıcı ilkeleri yeni baskı araçlarına dönmüş, soysuzlaşmış devrim eleştirel yaklaşımla başlamıştır. Akılcı eleştiri, özgürleşme aracı olarak görülür ve çoğu anlayış buna sıkı sıkı sarılır. Nitekim eleştiri insanı aydınlatmanın hedeflendiği bir dildir. Doktrini aydınlatma olan bir anlayış yalnız dış tehlikelerden değil insanı kendi ben’inden bile korumalıdır. Ben arzular. Arzudan kurtulmak aydınlanmadır. Ama işler öyle gitmiyor Paz’a göre. Çağdaş düşünce eleştirel akılla yola çıkınca dinin yarattıklarına karşı aklın yapılarını ortaya çıkarıp cennet yerine toplumsal ütopyalar üretiyor. Yazarın içinden çıkılamayacak çelişkiler olarak nitelendirdiği durum kavramsal tartışmaları çoğaltacak gibi görünüyor. Eleştiri modern toplumun hem gıdası hem de zehri olarak yerinde duruyor.

Konu edebiyata gelince… Yazarın romanın modern zamanın destanı olduğu düşüncesini onaylaması türün dilinden kaynaklanıyor. Şiir tarihsel işlevi olan bir türdür. Kutsallaştırmaları ya da ortak anların arketiplere dönüşmesini sağlar. Destan şiirsel kelam olarak yerini modern dönemde romana bırakmıştır. Eskinin destan söyleyen ozanları da bu dünyanın güçlü romancılarıdır. Yazar D. H. Lawrence ile Faulkner isimlerini örnek sayar. Bunlar ozan soyundan gelen romancılardır.

Yazınımız modern mi sorusu da bir başka önemli dikkati gerektirir. Çünkü yazın yani edebiyat modernleştiğinden beri kurucu öğesi olarak eleştiriyi görür. Yazarın kült cümlelerinden biri burada gelir: “Eleştirisi olmayan bir yazın modern değildir, ya da özel ve çelişkili bir biçimde öyledir.” (28) İspanyol edebiyatında da eleştirinin yokluğu tartışılır. Edebiyatlarında eleştirel dilin olduğunu söyler fakat formülleştirdiğinde genel bir ahlakî, felsefî, yazınsal eleştirinin olmadığı belirgindir. Oysa modern zamanla geçmiş zamanı ayıran sınır eleştiridir. Bir gıda gibi değer verdiği eleştirel tutumu uygular. Modernitenin ölçülerine uyum sağlamada beceriksiz davranıldığını ancak bunun da ters bir yönde benzersiz yapıtların doğuşunu sağladığını iddia eder. Modernleşelim diye düşülen durumlar tuhaftı, bu yapıtlarsa olağanüstü. Don Kişot yine olmazsa olmaz anılan eserlerin başında gelir. Şiirse dünyanın imge olarak kaybolduğu yerde çok başka işlevler üstlenerek yolculuğuna devam eder. Onu eski zamana ait kılan şey insanı ölüm karşısında teselli etme iddiasında olmamasıdır. Yaptığı şey ölümün hayatla ayrılmaz bir bütün olduğunu hatırlatmaktır. Yani modern zamanların parçalanmışlığına karşın şiir bütünü yansıtır. Hayat-ölüm çifti bir araya getirilir, dünyaların çehresi parçaların dağılışı içinde keşfedilir. Dünyanın imgesi yok olursa ozanda bitiyor demektir. Ozanın yüreğinde ve kafasında hakiki gerçeklik yer alır.

Paz’ın düşüncesinde okumak, anlamak ve temaşa etmek ayrı bir başlıkla dile gelir. Dilin kullanımı, anlam oluşturma süreçleri, insanın girdiği uzlaşım imkânlarında rolü anlatılır. İnsanla ilgili her şey anlam yüklüdür. Anlamı oluşturan dili sorgulamak aslında insanın kendisini sorgulamasıdır. Eskiden evren kuramları oluşturulurken modern zamanlar klasik okuma eylemini evreni okumak haline dönüştürmüştür. Kuramın yerini okumak almıştır. Okumakla anlamayı eşdeğer gören yazar okumak temaşa etmek midir diye sorar. Temaşa anlamayı zirve noktaya ulaştıran bir formdur. Zira görmek ile anlamak o formda birleşir.

Paz bütün bu kavramları neden açıklamaya çalışır, niçin bunları tartışmaya açar? Şüphesiz niyeti İspanyol edebiyatı etrafında eleştirel bir dil geliştirmektir. Bunu yaparken çıkış noktası eski zamanların bu kavramlara yüklediği anlamla modern zamanın kavramlar üzerindeki yok edici ve yahut geliştirici etkisini bulmaktır. İbre hangi tarafta denirse yazar modernitenin dayatmalarının insanı çok da özgürleştirdiğini düşünmez. Yıkılan dinî kutsalların yerini aklın kutsallaştırdıkları almış, hegemonik dünya imgesini kaybedip başka bir çehreye bürünmüştür. Edebiyat da bu parçalanışın, çarpıklığın farklı bir tesirini gördüğü için ona özellikle şiir, roman, mizah, tiyatro türleri etrafında başka türlü bakar. Çünkü parçalanma, yeni zamanlara uyumdaki acemilik büyük eserlerin doğmasını sağlamıştır. Batı’daki ayrıştırma nereye gider bilinmez, Paz yüceltmenin biriktirildiği yerde şiddetinde birikeceğini söylerken patlayışın kaçınılmaz sonuç olduğunu görmüştür. İnsan haklarını ilan eden burjuva devriminin özel mülkiyet ve özel girişim adı altında aynı hakları nasıl ayaklar altına aldığını bu patlayışın içinde düşünebiliriz. Özgürlük kutsal ilan edilirken onu paranın oyunlarına teslim ettiğini de yine yazar ilan eder.

Paz’ın Batı’nın vahşetlerini ayrıntılarıyla betimlemeye gerek olmadığını kitabın ana hedefini saptırmamak isteği nedeniyle anlayışla karşılayabiliriz. Yazar eleştirel aklının terazisine diğer medeniyetleri de koyar. Batı dışındakiler yani. Ben burada dünyayı tek tipleştiren Batı’yı anlıyorum. Öteki uygarlıkların da vahşetlerinin de daha az korkunç olmadığını yürekten kabullenir. Paz’a burada katılmak zor görünüyor. Evet, Filistinli çocukların katledildiğini gördükçe hiçbir vahşetin insan haklarını ilan eden Batı’nın vahşetinden daha çok olacağını yürekten kabullenemiyorum. Yine yazarın Hıristiyan Batı için yabancı toplumların her daim kötünün somutlanışı, cisimlenmiş hali olarak görülmesini açık açık söylemesi düşünen zihinler için cesur ve birleştirici bir tespittir.

 

 

 

Paz, Oktavio, (1993), Modern İnsan ve Edebiyat, İstanbul: Remzi Kitabevi.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Daha Fazla Yükle

Yorum Bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Çok Okunanlar

Pin It on Pinterest