Balıkesir, 10 Mart 1985, Octavio Paz “Kartal mı Güneş mi?”
6 Mart’ta İzmir’de aldığım kitabı bugün (10 Mart 1985) Balıkesir’de bitirdim. Kartal mı, Güneş mi? Meksikalı şair Octavio Paz’ın şiirlerinden yapılmış bir seçme. Ali Cengizkan’ın Türkçesiyle. (Kuzey Yay., Ank. 1984) Cengizkan yazdığı önsözde daha önce Paz’dan şiir çevirisi yapanların hakkını teslim etmiş, ben de anayım: Ülkü Tamer, Tomris Uyar, Onat Kutlar, Gürhan Uçkan, Adnan Özer. Önsözde verilen bilgiler arasında çevirilerin İngilizce nüshadan yapıldığı fakat ses, cümle yapısı ve anlam bakımlarından İspanyolca özgün metne de başvurulduğu yer almaktadır.
Kitabın ilk sayfalarına Paz’ın kısa bir biyografisinin yanı sıra “Şiir ve Tarih” başlıklı metni de alınmış. Bu son metinden şu satırların altını çizdim: “Tarih olmadan şiir olamaz ama şiirin biricik görevi de tarihi dönüştürmekten başka bir şey değildir. Onun içindir ki gerçek devrimci şiir vahiy gibi olan şiirdir.” (s. 11) “… şiir, yaşamımızı bozmakla yetinmeyip vicdanlarımızı da yönetmek isteyen tüm güçlere karşı modern insanın Hayır demesinin yollarından biridir.” (s. 15)
Kartal mı, Güneş mi? Octavia Paz’ın 1948 ilâ 1976 yılları arasında yazdığı beş kitaptan yapılmış seçme şiirleri içeriyor. Toplam 56 şiir. Kitap mini dizin sayılabilecek bir “Küçük Sözlük” ile de taçlandırılmış ki şiirlerde geçen kimi özel kelime, kavram ve mekânları kolaylıkla öğrenip anlayalım.
Kimi maddi özelliklerini verdiğim kitabı beş günlük süre içerisinde okurken yaptığım diğer yegâne iş, kalemi elimden düşürmemek; beni saran, sarsan, çarpan dizelerin altını bol bol çizmek oldu. Hepsini buraya aktarmam mümkün değil tabii ki:
“yüksek sesle düşlemeli, şarkı kök salıp gövde, dallar, kuşlar ve yıldızlara dönüşünceye kadar şarkı söylemeliyiz,” (s. 25)
“nefesi kesik bir söylev, suların kekeleyişi ve tartışan taş, onun öyküsü.” (s. 27)
“Gecenin soğuk dudakları/Bir söz mırıldanır” (s. 42)
“Bilirim yaşadığımı/İki parantezin ortasında.” (s. 43)
“Günün gözlerini parlatacak su yok burada” (s.56)
“Ansımalar/Bırakılanlar/Kuruntular/Adlar
Kıvılcım artıkları” (s. 58)
“Müzikten yatağında uyuyan güzel” (s. 64)
“Uzamlar/Açıklıklar, mücevher köşeli
Sarsmakta/Gecenin inceliğinden” (s. 68)
“Güneş göğüslerinin arasında uyuyakalmış” (s. 73)
“Ateş su ise/Sen bir damlasın” (s. 73)
“O gece ellerimi göğsünde yıkadım.” (s. 79)
“Göğsüme diktiğim bir günebakan çekirdeği,” (s. 88)
“Bakışım/Bu sayfanın üzerinde eridi” (s. 95)
“Hayaller açıktır,
gövdeleri ışıktan daha hafif
bu cümlecik sürdüğü kadar süren.” (s. 98)
“Heceler akkordurlar.
Bitkidirler de:/kökleri
sessizliği parçalayan,/dalları
sesten evler kuran.” (s. 101)
“Ben orta noktasındayım
bir kafesle sarkıtılmış,
sarkıtılmış bir imgenin içinde.” (s. 105)
“Dilin terkettiği bir odadayım
Sen tıpkısı bir başka odadasın
Ya da biz ikimiz
senin bakışının boşalttığı bir caddedeyiz.” (s. 114)
Bakıyorum, okuma sürecim boyunca tuttuğum notları, yaptığım mimlemeleri, altını üstünü çizdiğim dizeleri, hemen her bir eylemimi tek bir gerçek için eylemişim: İmge avlamak! Avcılığım sırasında yakaladıklarımdan bir kısmını yukarıda sayıp döktüm. Öte yandan bir kısmı da yeni şiirsel kurgulara fırsat tanıdı. Kitabın “Son Söz” ara başlığının yer aldığı sayfadan başlayarak iki sayfa boyunca karaladığım, esinlenme dolu bir metin. Şöyle başlıyor: “İlk söz söylenmeden yırtılabilir bir çuha / yırtılmalıdır / Kırkaç! / kırk diyorum saçlarımı durma! / Yalınlaşmak istiyor usçuğum”…