Yazı yazmak, çay içmek kadar kolay bir iş.
Ama niyet etmek, demliği ocağa koymak, suyun kaynamasını takip etmek ve yeteri kadar çay atıp demlenmesini beklemek gerekiyor değil mi? Yani asgari bir yeterliliğe sahip olmak şart.
Servis mi? O, işin en basit kısmı. Taze ve tadında bir çayı kim sevmez? İşte bu kadar. Abartmaya gerek yok. Herkes elinden gelenin yazarıdır. Buna inanmak gerek. Emerson’un dediği gibi “Bir kimse iyi bir yazı yazarsa, iyi sözler söylerse, evini ormanda bile kursa insanlar onu arar bulur.”
Yazdıkça yol yürünür, uzaklar yakın olur. İlerledikçe yeni adımların sahiplerini görür, onlarla tanışırsın. Herkes bir fırsattır. Herkes birbirinin fırsatıdır. İbrahim Tenekeci’nin güzelim ifadesiyle “Bakarsan uzak, yürürsen yakındır.”
Kalem sahibi hükümdar, kalem vezir, kâğıt ülkedir. Yönetim senindir. Bu manzarada mazerete yer yoktur. Beklenen; güç gösterisi değil, gayrettir.
Amiel Suche’ye göre “Yazmak, hayatı incelemekle kazanılan” bir melekedir. Yani bakmak değil, görmektir. Ummadığın isimler, konular, düşünceler, detaylar, rutinler zihninde iştah açıcı vazifesi görebilir ve demlik-bardak ilişkisinde olduğu gibi fikirler harflere dökülmeye başlar.
Kime ait olursa olsun her yazı bir aynadır. Yazar; kendine karşı samimi, okura karşı dürüst olmalıdır. O, önce kendi nefsine yazar ne yazmışsa. Yapmadığını söylemesinin fitneye sebep olacağını bilmesi gerekir.
Yazmak, alışverişte bulunmaktır. İnsan yazdıkça insanlar onu tanır. ‘Rol’ yazı sanatının değil, sahne sanatlarının kârıdır. Allah’ın insanı iddiasından vuracağı unutulmamalıdır. Yazar, herkes gibi ailesinin koyduğu adla büyüse de cemiyetteki davranışlarıyla alacağı yeni isimlerle yaşamaya devam edeceğini bilmelidir.
Yazarın iyisi yorulandır ama yazının iyisi yormayandır. Yormayan kişilerde hayır vardır ama yorulmayanlarda hayır yoktur. Heyecan yazarın duyduğu en güzel histir, gayreti tutuşturur, olmazsa olmaz.
Yazmak cesurcadır. Yapıcı her yorum ve eleştiri bir kalem açacağıdır, daha iyi yazmayı sağlar. Herkes gibi yazar da bildiklerinin öğretmeni, bilmediklerinin öğrencisi konumundadır.
Bugünün okuru yarının yazarıdır. Esas olan okur-yazarlıktır. İlki olmazsa ikincisi olmaz. Yazar, çok kitap okumaktan ziyade çok iyi eserleri tekrar tekrar okuyan, sağlam yapımları ihtiyaç duydukça yeniden izleyen ve dinleyendir.
Yazar bir derdi olandır. Yazmanın amaç değil, araç olduğunu bilendir. Nerede olursa olsun kendine gelmek istediği için yazar. Her yazı dertli bir davetiyedir. Dikkat, “Sebep olan, yapan gibidir.”
İbrahim Veli’nin belirttiği üzere “Herkes aynı fikirdeyse hiç kimse yeterince düşünmüyor demektir.” Yazar, soru sorduğu kadar hesap da sorandır. Hesap makinesi değilse de hesap vasıtasıdır. Kaleminin rengi koyu adalettir. İlmi; insaftır. Yeri geldiğinde öfkelenir ama hiçbir zaman aşırılardan değildir. Yoksa kılıçtan keskin kaleminin kendini helak edeceğini bilir.
Her yazı önce amel defterinde yayınlanır. “Oku kitabını” denildiğinde yazar yaşayarak yazdığı sayfalarla yüzleşecek ve terleyecektir. Yazar olmak kolaysa da yazar kalmak o kadar kolay değildir.
Yükselen ses değil, söz olmalıdır. Her yeni demlik için, bir öncekinden edinilen tecrübeyi dikkate alarak yeniden ve yeterince hazırlık yapmak gerekir. Kendini tekrar etmek terakkiye manidir.
Yazarın küpeleri vardır. Mesela “Yazana zahmet vermeyen yazı, okuyana zevk vermez.” der Samuel Johnson. “Yazar ilham gelmesini bekliyorsa daha çok bekler. O aynı zamanda iyi bir işçidir.” der Enver Aysever.
Kelimeleri yükseklere taşıyan salih amellerdir. Yazmak bir sorumluluk şuuru ve örnek olma halidir. Duruş, en güzel nasihattir. Yazar, edepsizliğin başladığı yerde edebiyatın bittiğini bilen ve yazı rengi olarak Allah’ın boyasını seçendir.
Yazmak ne her şeydir ne de hiçbir şey. Bazen her şeydir, bazen bir şeydir, bazen hiçbir şey… Ne olduğu niyetlere göre değişir. Yazar; şöhreti değil, niyeti kadardır. “İnsanların başına gelen kendi elleriyle yaptıkları yüzündendir.”
Yazar, modern başarıya değil ilkesel başarıya inanır. Yazılarını kendinden sonra da yaşatacak olan sebep budur. İlkeler en büyük amaçtır, pergelin sabit ayağıdır. İlkesizlik, ilkelliktir.
Cenab Şahabeddin’in vurguladığı şekliyle “Çok yazan değil, güzel yazan yaşar.” Yazarlık kiminin mesleği, kiminin özel ilgisi olan dertli bir işçiliktir. Çay demleyecek yaşı çoktan geçen ve “Yazar olmak istiyorsanız, yazın.” diyen Horatius ya da bir başkası daha ne demeli bilmiyorum…
Sen ne dersin?
***
Yazarlık ve yazmak konusunda kitap tavsiyesine açık olanlara “Kalbiyle yazan kalbe yazar” diyen Ömer Sevinçgül’ün “Yazar Olmak İstiyorum” (Nesil yayınları) kitabını tavsiye edebilirim. Kitap, çeşitli yazı ve yazarlık türleriyle birlikte kendinizi bulmanızı sağlayabilir.