Bizimle İletişime Geçin

Edebiyat

Şiirden Günler-9 (Muhteşem Sünter Üzerine)

EKLENDİ

:

Muhteşem Sünter’in “Omçalar”ı, 12 Haziran 1985, İzmir…

Omça: Kalça kemiğinin bir bölümü

Omça: Bağ kütüğü

Omça: Kalın ve dikenli tel.”

Omçalar (Yazko Yay., İst., 1985, 74 s.)’ın ilk sayfasına kurşun kalemle yazdım bunları. Sözlük çalışması. Kitabın adı hangisi, bunu araştırıyorum.

Kitap, yazar ve yayınevinin kayıtlı olduğu üçüncü sayfaya ise tükenmez kalemle, şiir sayılır mı, bende üç dize, adım ve kitabın alınış tarihi, imza:

Ne diyelim yani ölüme/Korkumuz mu var/Cahit Sıtkı değiliz…// Cevat/12 Haziran 85

Gerilere Bakmak (1980), Sen ile Sen (1981), Polonyadan Kadınlar (1983)  adlı üç şiir kitabı yayımlanmış olan Muhteşem Sünter’in dördüncü eseri Omçalar.

Üç bölümden oluşuyor kitap.  Başlıksız olan ilk bölümde 15 şiir var. “Alanlar ve Biz (Kaç Kez Üç)” başlıklı bölüm 133’e kadar numaralandırılmış üçlüklerden oluşuyor. Akabinde “Maskeli Giyim Kuşam Balosu (Bir Anlatım)” bölümü geliyor. Kendi başına müstakil bir kimliğe sahip olan bu bölümde ise 12 başlık yer alıyor.

Başına döneyim kitabın, sırasıyla odaklandığım şiirlere…

“Dürbünlü Tüfek” mesela:

Leylakların küçük küçük güneşler açtığı akşamda
Erguvanların erguvan açtığı, yalnız erguvan açtığı akşamda
Dürbünlü tüfeğimle nişanlıyorum
Güneşin gözbebeğini.
Akşam kuşlar gibi dallarda
Hiç gözlerinizden, kendi gözlerinizden, hiç geçtiniz mi
Nişan aldınız mı kendinize hiç
Kendi tüfeğinizden.” (s. 9)

Dış âlem ile başlayıp içe evrilen bir yolculuk. Arada Ahmet Haşim’e yönelik bir çağrışım da şık duruyor: “Akşam kuşlar gibi dallarda”.

Günlük hayat şiirinde ana unsur Muhteşem Sünter’in. “Bir Sepet Çiçek” bu bakımdan örnek gösterilebilir. Çünkü şiirde günün erken saatlerinde, sepet içinde bir parka bırakılan bebeği konu edinmektedir. Dil şiirsellikten sıyrılır gibi olsa da şiiri kurtaracak dizelere rastlanır:

Bir tiyatro kapısında afişlere bakar gibi
Yaşayanla yaşananın arasında –tam öyle bir yerde-
Bir mavi sonra lacivert şimdi kara
Büyüyen çiçeklerin değişen rengi
Ve en çok annesini sevenlere güzel kokan
Bir bebeğin sepet içinde parklanışı” (s. 11)

Güncelle birlikte yer yer tarihsel olana göndermeler yapar şair. Örneğin şu telmihle İsa, çarmıhtan indirilir:

Güneş çiçek çiçek kapalı gözlemimde
İsa’yı çarmıhtan indiriyorlar” (s. 14)

“Alanlar” şiiri bir yanda canlı bir sosyal hayatı yansıtırken diğer yandan tekrarlarla örülü bir şiirsel söyleyişin şelalesi gibidir:

Başlarken turuncu kadife bir akşamüzeri
Av olmaktan korkan bir tavşan
Ya da bir sırtlan gibi, avlanmış bir av arayan.
Kestanecinin görür kestane gözleri
Afişlerin gözleri, gidenin gözleri, gelenin gözleri
Berberin gözleri, kahvecinin gözleri
Lataryacılar, at yarışı yazıcıları
Yasakların gözleri
Kebap olur kestaneler, korkunun gözleri
Sonbahar artık bunlar, sonbaharın gözleri.” (s. 23)

Kitabın münferit üçlüklerden oluşan ikinci bölümündeki metinler sanki tamamlanamamış şiir eskizleri gibidir.  Kısalıklarından olsa gerek, didaktik bir kurgu, bu üçlüklerin genel paydasıdır. Aralarında bir adım öne çıkarılmayı hak eden hayli üçlük var. Bir kaçını takdim edeyim:

9- İçimden yavaşça kendimi çıkarıyorum
Kalanın yumrukları sıkılı
Neredeyim.” (s. 30)

15-Işıklarını yak, çiçeklerini aç, asfaltını yıka
Sanki sen sen değilmişsin gibi ol
Bir şey var yalnızlıktan başka.” (s. 31)

37-İncirlerin tomurcukları büyüyor giderek
Bütün incirlerin tomurcukları büyüyor
Ve çocuk soruyor annesine umut ne demek.” (s. 34)

Devrin ruhunu yansıtan üçlükler de var aralarında:

111-Duvarlara yazılar yazmadı hiç
Hep gül resmi çizdi
Tutukladılar.”    (s. 44)

123-Yenilmediler, çökmediler, alt edilmediler
Karın altında büyüyen tohumlar gibi
Alınlarında çiçek açtı patlayan mermiler.” (s. 46)

“Maskeli Giyim Kuşam Balosu” adlı son bölümü, olay örgüsünün yanı sıra tahkiyeli eserlere mahsus yer, zaman ve kişiler kurgusu ile manzum hikâye olarak takdim edebiliriz.  Bununla birlikte anlatım unsurları arasında hızlı bir devinim, diğer bir ifade ile geçişlilik söz konusu ve bunun sinematografik bir yapıya tekabül ettiği söylenebilir. Tematik bir yaklaşımın varlığına da hükmedilebilir burada: Birey ve toplum hayatı üzerine derinden derine ironik oklar gönderiyor şair:

“…

Duvarda yağmur yağıyor, gök gürlüyor
Şemsiyelerini açmış minyatürler.
Dizi dizi masalar, bazıları birleştiriliyor
Eskimiş generaller gibi garsonlar,
Asker karıncalar.
Gümüş takımlar, kristal şişeler, bardaklar
…” (s. 52)

“…

Sanki padişah sülalesinden gelmiş
1940’lı yıllarda sürücü bir şoförmüş
Şimdi çalışıyor 140’dan fazla Tır
Bir tanker ile birkaç şilep yavrusu kumtaşır.
Bu gördüğümüz kardeşler saltanatıdır.” (s. 57)

 

Efendimler, kahkahalar, gülüşler
Çın diye seslenen içki kadehleri
Ayağa kalkmalar, geri çekilmeler, iyimserlik, el öpmeler
Yağmurdan kaçmak için girilen bir resim sergisi gibi
Sosyal içerikli bir tablo, asılı duran
Dışardakiler
Sessiz olanlar hep.” (s. 64)

 

 

Kitabı bir günde okudum.  Numarasız olan son sayfalarından birine şiirsel bir metin yazdım: “Yadsınan Şiirler/Yapay Bunalımlı Günlerde Olacam” başlığını attığım bu metnin Muhteşem Sünter’in kitabındaki şiirlerinden ziyade Arkadaş Z. Özger etkili olduğunu düşünüyorum. Bu söyleyiş olarak tabiii ki. Fakat konu itibariyle okuduğum bu eserden yansımalar var. Mesela Omçalar’da da sık sık dile getirilen “alan”lara ben de yer verdim. Mesela şöyle bitiyor: “ama önce ben alanlara dolacam/alan olacam alan olacam”. Bu arada, Omçalar’ı beğenmediğimi maalesef kimi kötü ifadelerle dile getiriyorum.  Şiir vasfı taşımayan bu metnin giriş cümlesi şöyle: “13 haziranda bitti bu kitap”.

 

 

 

 

 

Daha Fazla Yükle

Yorum Bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Çok Okunanlar