Kitap
Şiirden Günler-4
“Dağları Öylecene”deki tematik yerellik dile de yansır. “Fate teyze”, “Apom”, “pıçak”, “kıvır kıvır”, “ziyan zebil”, “küşüm”, “he kurban”, “hey gidi”, “Candaş”, “hele bi”, “mağra”, … bu kullanımlardan bir kısmıdır. Bu noktada, şairin geleneksel bazı dil kullanımlarını dönüştürür. Sözgelimi “Mühür gözlüm” kullanımını onun şiirinde “Mühür sözlüm” olarak görürüz
EKLENDİ
-:
Yazar:
Cevat Akkanatİnciraltı, 6 Nisan1984, Seyyit Nezir’in “Dağları Öylecene”si…
Şili Duyarlığı (1976), Israrla (1977), Bütün Yarınlarda (1978) gibi şiir kitapları olan Seyyid Nezir’in Dağları Öylecene (Yazko Yay., İst., 1981, 59 s.)’sini okuyorum 4 Nisan’dan bu yana.
İlk adımlarını Buca’da attığım üç günlük yolculuğuma “Zorunlu Bir Açıklama” şiiri ile başladım. Uzun bir metin. Şiiri okur okumaz başına şu notu iliştirdim: “Poetik”. Her ne kadar “Bu şiir…” diye bir giriş yapılarak şiirsel tutumun karşılığı bu metne ait kılınsa da, özellikle kitapta bulunduğu yeri dikkate alarak kapsamını genelleştirebiliriz. Fakat şiir sadece “poetik” unsurlarla örülü değil. Bu unsurlar metne serpiştirilmiş. İşte bu bahiste beni zorlayan dizeler:
“Bu şiir aşkın üstesinden de gelir
Onurlu, haklı” (s. 7)
“Acıya ve umuda uluorta işmar
İçten, sımsıcak dokunuşlar var.” (s. 8)
“Gül değil bayım, elin hemen yakana gidiyor takmaya
Kül.
Şiirin her oktavı onların sesindedir” (s. 9-10)
“… şu sıra ozanlara
Yüreğinden fülütüne sözcüklerin soluğunu
Üflemesi salık verilir özgürce
Aşkın ipek ezgisini fısıldasınlar diye.” (s. 12)
“O narin gövdesini, kuğu boynunu
Karda incecik sızlayan
Bir zeytin dalına dayamıyorsa
Şiir bile boşluktadır
Anlamı kargacık burgacıktır” (s. 13)
“Silâh sesleri.
Yine yaktı ağıdını kan.
İşte buna ancak şiir dayanır.” (s. 16)
“Aşkın şiiri çok tuttuğu
Ekmekten de çok tuttuğu
Şiirin ilk bilgisidir” (s. 17)
Şairin “poetik” tutumuyla ilgili yaklaşımları sonraki şiirlerde de sürer. Bunu net bir şekilde “Şiirim Açılır” başlıklı şiirde gösterebiliriz:
“Ve ben, şimdilik
Sadece şiirde,
Ancak onda terlerim
Ancak mısralarla ellenir yüreğim.
Ve kadını, çocukları
Emeğin nasırnı
Mısralarla anarım,
(…)
Bahar!
Ağaçların sancısı beynime vuruyor
Ama şiir
Mızrap vuruşlarıyle kederin
Şiir
Ben bu şiire boşuna yorulurum.” (s. 24-25)
Seyyit Nezir, yerel olanla dünyasal olanı harmanlıyor şiirlerinde; aynı anda lirizmle örülmüş bir toplumsallık da kendisini hissettiriyor. “Sancıyor Sözlerim”den aktaralım:
“Bu dağlar
Bilmelisin, istiklâl madalyalı göğsünde
Kaçak silâh yarası taşır en çok,
Ve benim, cılız bir çocuklukta
Domates sandıkları
Ekmek küfeleriyle kavrulan sırtım
Andıkça çiziler akıtarak yüzüme
Ağlarsa bundan ağlar
Filistin’de, Biafra’da, Derik’te
Tomurcuklanan kalbim!” (s. 20)
Bu arada toplumsal olanın merkezine şair özne kendisini yerleştiriyor, bir sorumluluk bilinciyle:
“İşte sevgilim, adı geçen her şey
Yenen ve yenilen
Her deney
Öfkeye ve sevdaya borçlu gövdemi
Benden alır
Hayatın çeliklerine bağlar acımadan.” (s. 21)
“Dağları Öylecene”deki tematik yerellik dile de yansır. “Fate teyze”, “Apom”, “pıçak”, “kıvır kıvır”, “ziyan zebil”, “küşüm”, “he kurban”, “hey gidi”, “Candaş”, “hele bi”, “mağra”, … bu kullanımlardan bir kısmıdır. Bu noktada, şairin geleneksel bazı dil kullanımlarını dönüştürür. Sözgelimi “Mühür gözlüm” kullanımını onun şiirinde “Mühür sözlüm” olarak görürüz.
Şair, yer yer kimi şairlere doğrudan veya dolaylı atıflar yapar. Mesela “Eşkıya Tebdil” şiirinde bizi Cemal Süreya’ya ve “Mola” şiirine gönderir:
“Eşkıya sır olup gitti.
Postal izi düşmedik mağra kalmadı.
Otobüsler döneniyor dağlarda
Kartalların yerine.” (s. 41)
Hatırlanacağı üzere Cemal Süreya şöyle demişti:
“– Kartallar dolanıyor generalim
– Kartallar dolanır da dolanmaz da
Kaç tane vurmuştum Mütarekede
Ama düşman demeye dilim varmıyor
Zaten böyle durumlarda ve aşkta
Taşınacak silah değildir gurur”
Seyyid Nezir bazı şairlere de ad vererek bağlanıyor. Mayakovski bunlardan biri:
“Ekmeği, toprağı ve teri
Bunca severken
Bunca çiçekliyken insanlara her yanım
Nasıl da Mayakovski’ye
Hayret
Nasıl da özeniyor canım!” (s. 25)
El alınan bir diğer şair Pir Sultan’dır:
“Pir Sultan ki yorulmadı
Tenime en sıcak şiir
Bedeni kandı ya doğaya
Soluğu dirilir.” (s. 43)
Dağları Öylecene, ilk bölüme isim verilmemiş olsa da iki bölümden oluşan bir kitap. “Ezelî” başlıklı ikinci bölüm, ilkine göre hayli kısa metinlerden oluşuyor. Kısalığı tasavvur ettirebilmek için şöyle diyelim: Bir sayfaya iki metin sığacak oranda. Bunlar küçük olayların, ilginç anekdotların, aforizmal hallerin, nesnelerin ve kişilerin çarpıcı bir şekilde dikkatlere sunulmasından ibarettir diyebiliriz. “Savcı, Çocuk ve Acı” şiirini buraya almak istiyorum:
“Sırtı, dağın yuvarlanmış bir kayasında,
kaval çalıyordu çocuk
Kavalı silme keder, dinleyenin boğazında
zehir yumruk
Keşfe gidiyordu savcı at sırtında
hep ölüm ezgileri, dedi, hep yürek dağlayıcı
-Gönül bizde nasıl şen olur savcı
katığım dert, ekmeğim acı.” (s. 54)
Kitapta üzerine mim koyduğum yerler oldu. Çokça beğendiğim. Bir seçme yapayım onlardan:
“Ses
Sevdanın mendiline dantel örüyordu
İçlendikçe dağlara.” (s. 15)
“Şiir iğreti duruyor sana
Al şu tabancayla oyna” (s. 16)
“Dicle’yi kurutmuş
Fırat’ı yutmuş öfken.” (s. 31)
“Sözlerinin merhemini sürdüm parmağıma” (s. 40)
“Bilincim abdest alır
İşçilerin huyundan.” (s. 42)
“Sen gel bu dağları vurulmamış kabul et” (s. 47)
“Kuran sayfalarınca mübârek bir hışırtıyla
hışırdar ellerinde ova” (s. 56)
Çok Okunanlar
- Kavram-
Bize “Baby Boomer/Bebek Patlaması” Kuşağı Diyorlar
- Kültür Sanat-
“Hatiboğlu Ailesi” Ulusal Sempozyumu Burdur’da Düzenlenecek
- Kavram-
Bedevilikten Kurtuluş
- Gezi Yazısı-
Şehriyar, Ah…
- Edebiyat-
Sıla Ölür Gurbet Kalır
- Kavram-
Millî Tarih Bilinci Üzerine
- Düşünce-
Dünya: Yerel ve Küresel Oyun Sahası
- Edebiyat-
Susmak İnce İşçilik İster