Bizimle İletişime Geçin

Kitap

Tadımlık Kitaplar-7 2021 Mayıs

Başımı kaldırdım, çevreme bakındım. Güneş gökyüzündeydi hâlâ. Ama çevrem otsuz, yeşilsizdi. Tünele girip torbayı kaldırdım. Tünelden çıkarken duraksayıp sönmüş ateşin külrengi küllerine baktım. Tanıyordum ölümü. Hiç mi hiç yabancı değildi bana ölüm. Tünelden çıkarak torbayı toprak öbekleri üstüne boşalttım, yere sürdüğüm paltomun üstüne oturdum, bıçağımla konserve kutularını açtım; öteki yiyecekleri de önüme diziştirdim. Tümünü: sığır eti, domuz salamı, balık, vişne tatlısı, elma ve kaysı kuruları, ekmek, bisküvi… Torbadan yere dökülmüş her şeyi! Ve yemeğe koyuldum. Çabuk çabuk. Oburca. Boğazımın içine tıka basa. Ölürken de cömert bir kişiydim. Birkaç kesek ekmeği ufalayıp çevreme attım; küçük kırıntıları öne uzalı bacaklarımın üstüne serptim. Kuşlar gelsinlerdi! Hem yemlenir, hem de Tanrı’nın hayattan koparıp dünyanın ıssız bir köşesine attığı bir insanın ölümünü seyrederlerdi.”

EKLENDİ

:

    1. “NEHCU’L-FERADİS” UÇMAKLARIN AÇIK YOLU (CENNETLERİN AÇIK YOLU), Mahmud b. Ali es-Sarayî el-Kerderî, (Çeviren: Janos Eckmann), Nesir, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara 2004.

 Onuncu Fasıl’dan (s. 304) [Çağatay Türkçesinden Türkiye Türkçesine uyarlanmıştır.]

“Peygamber (as)’a sual kıldılar ve söylediler: ‘Ya Resulullah kimse şehit olmadan şehitler makamını bulur mu?’ diye sordular. Peygamber (as) söyledi: ‘Kim gece ve gündüz içinde yirmi kez ölümü aklına getirirse o kişiyi Hak Teala şehitler makamında kılar.’

Yine sual kıldılar: ‘Ya Resulullah insanlar arasında akıllı ve uslu kimdir?’ Peygamber (as) cevapladı: ‘Kim ki ölümü çokça aklına getirirse ve ölüme yatkın olursa akıllı ve uslu o kimsedir.’

Peygamber (as) (yoldan)geçerken insanların bir yerde toplandığını ve gülüştüğünü gördü. Peygamber (as) şöyle söyledi: ‘Eğlenceyi bulandıran ölüm sözünü söyleyin ki gülmeniz sizden gitsin.’

Ömer B. Abdülaziz (ra)’ın âdeti şuydu: Her gece Hakk’tan korkan, dünyaya meyli olmayan pârsâ (takva sahibi) alimleri toplardı ve onlara sorardı: Ölümden başka neyle meşgul olmalıyız? Ertesi güne değin ölüm konusunu konuşup ağlaştılar.”

 

  1. “BÜYÜK SAAT”, Turgut Uyar, Şiir, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 2008. 

Naat (s. 343) 

“ipekler tel tel biraraya geldiler dokunmak üzere

lâle nerdeyse menekşeye, gül suya dokunmak üzere

kılıç kesti kan koktu bir atlı dörtnala uzaktan

günbatımının büyük eşitsizliğinden yakınmak üzere

bütün dertler söylendi çareleri bir bir yazıldı

son büyük toplantıda bir bir okunmak üzere

kimseye başvurulmadı herkes birbaşına kaldı, evet

sonradan hep birlikte kurtulunmak üzere

oysa bir çiçek vardı bahçelerde kendini dererdi

sevinçle. Kendini tek haklıya bir gün sunmak üzere”

  1. “SENELERCE SENELERCE EVVELDİ”, Selçuk Altun, Roman, Sel Yayıncılık, İstanbul 2014

 X bölümden (s. 225)

“Çantamdan besmeleyle çıkardığım kitaplara önce o el uzatınca, kendisinin sahafın gizli ortağı olduğunu sanmıştım.

‘Bu iki Osmanlı dönemi eseri evlilik veya hastalık dışında bir nedenle satılacaksa içim gider.’

‘Ben ikisinden de mustaribim.’

‘O zaman sizi ivedilikle çözüm üretecek bir kişiye yönlendirebilirim. Yürüyerek beş dakika uzaklıkta bir butik sahaf vardır. Randevuyla gidilen ANKA; ender tarihi kitap, harita ve fotoğraf kalemlerinde uzmandır. Zaman zaman Türkçesi Rize aksanıyla şirinleşen sahibi İsmail Bayramoğlu, yabancı dillerde Osmanlı kitabı toplayan ciddi bir bibliyofildir. İstanbul ve Paris’te yaşar; dürüst ve yetkindir. Onu aramamı ister misiniz?’

 

Nice arabesk şükran ifadeleri boğazıma takılırken, ‘Memnun olurum beyefendi’ demiştim. O cep telefonuyla konuşmak için dışarı çıkınca, raflardaki kitabatı izlemeye çekinmiştim. Yeni iyilik perim ANKA’nın adresini verirken, ‘İsmail kitapları değerlendirebilirse komisyon almayacak’ demişti.”

 4“GEÇMİŞ ZAMAN OLUR Kİ”, Ahmet Yüksel Özemre, Hatıra, Kubbealtı Neşriyatı, İstanbul 1998.

 Münip Paşa Konağı’nda Terbiyemi Verenler’den (s. 170-171)

“Her anne ve baba çocuklarını kendi kültür ve medeniyet anlayışına göre kalıba sokmak ister ki bu tabiî bir eğilim ve tabiî bir haktır. Çocuğa küçüklüğünden beri verilen terbiye onu bazı temel ahlak ve davranış kurallarından ödün vermeden civarıyla uyumlu, bilgili ve edepli olmasına yöneliktir.

Şimdiki apartman hayatı çocukların anne ve babalarıyla âdeta iç içe yaşamalarını, her an onların gözleri önünde bulunmalarını zorunlu kıldığından bu, ister istemez, arzu edilmeyen bir laubaliliğe ve yüzgöz olmaya yol açmaktadır. Oysa konak hayatı bu mahzurlara müsaade etmeyen bir mahfiliğe sahipti. Bir kere konaklarda, mekânın genişliğinden dolayı, çocuklar her an ebeveynin gözü önünde olmazdı. Bu da annelerin ve babaların, şimdilerde olduğu gibi, çocuklarının her hareketine ve her davranışına müdahale etmelerine ve fuzuli bir sinirlilik sergilemelerine imkân vermezdi. Çocuklar konakta birlikte yaşadıkları büyükbaba ve büyükanneleriyle kendi ebeveynleri arasındaki davranış benzerlikleri ve farklılıklarından da tabiî bir biçimde görgü sahibi olurlardı. Ayrıca, konağın hizmetkârlarının dahi çocukların terbiyesine müspet bir katkıları olurdu.”

  1. “BATI NOTLARI”, Nuri Pakdil, Deneme-Gezi, Edebiyat Dergisi Yayınları, Ankara 1980.

23 (s. 91-92)

“Kahveler psikolojidir Paris’te. Kahve, bir mekân adı olmaktan çok, bir konumu belirtir. Paris’in sinir sistemi. Kimi yerde, bu sinirler kalın halatlara dönüşür. Kimi yerde, nazik bir burjuva kadar incelir. Belleville Bulvarındakilerse, boğum boğum; kara kan damarları. Yoksul Afrikalılar bu damarların karayuvarları. Mairie D’lssy’deki kahvelere gelince, bunlar, bir çocuk öksürüğü kadar hafiftir.

Batı toplumunun çürümüşlüğünü, göze çarpan belirtileriyle görüyoruz kahvelerde. Bu, bir alkol toplumudur. Alkolün basıncı, insanın içinden dışarı kovuyor utanma duygusunu. Bir ülke, utanma duygusunu yitirmişlerle dolunca, sürgünler ülkesi olur. Utanma duygusunu yitiren, kendi kendisini yitirmiş bir sürgündür.

Masaların yanında da, bir köpek görebilirsiniz. Sahiplerinin kolları yoruluyor iplerini tutmaktan. Köpekleri getirip masaların yanında tutmakla bozmuş oluyorlar konumunu doğanın. Kırın ve kentin konumudur bozulan.

Çünkü köpek kıra aittir.”

  1. “BENİM GİBİ BİRİ” Cengiz Dağcı, Roman, Ötüken Neşriyat, İstanbul 1988.

21’den (s. 100-101)

            “İnsanoğlu için kaçınılmaz bir sonuç ölüm. Ama bu sonuç baskısız olmalı. Tabiî bir sonuç olmalı. Gönlü dilediğince. Gönlünün dilediğince ölmek insanoğlunun hakkıydı. Otlardan, yeşil dallardan, kokulu kır çiçeklerinden ördüğüm bir döşek içinde yatarak gözlerimi hayata yummayı hiç kimse önleyemezdi.

Başımı kaldırdım, çevreme bakındım. Güneş gökyüzündeydi hâlâ. Ama çevrem otsuz, yeşilsizdi. Tünele girip torbayı kaldırdım. Tünelden çıkarken duraksayıp sönmüş ateşin külrengi küllerine baktım. Tanıyordum ölümü. Hiç mi hiç yabancı değildi bana ölüm. Tünelden çıkarak torbayı toprak öbekleri üstüne boşalttım, yere sürdüğüm paltomun üstüne oturdum, bıçağımla konserve kutularını açtım; öteki yiyecekleri de önüme diziştirdim. Tümünü: sığır eti, domuz salamı, balık, vişne tatlısı, elma ve kaysı kuruları, ekmek, bisküvi… Torbadan yere dökülmüş her şeyi! Ve yemeğe koyuldum. Çabuk çabuk. Oburca. Boğazımın içine tıka basa. Ölürken de cömert bir kişiydim. Birkaç kesek ekmeği ufalayıp çevreme attım; küçük kırıntıları öne uzalı bacaklarımın üstüne serptim. Kuşlar gelsinlerdi! Hem yemlenir, hem de Tanrı’nın hayattan koparıp dünyanın ıssız bir köşesine attığı bir insanın ölümünü seyrederlerdi.”

  1. NİYE GÜLMÜYORSUN? BU SENİN HİKÂYEN”, Hüseyin Akın, Öykü, Pruva Yayınları, Ankara 2021.

İşte Bu’dan (s. 61-62)

“-   Abi, ‘Haram Lokma’ dergisine bu şiiri, millet şiir görsün.

Geri çekilir gibi yaptı editör, müdanasız bir triple:

  • Haram Lokma, benden birkaç kez ürün istedi, göndermedim. Adamlar şişirilmiş balon, safi reklam!
  • Ama abi senin neden Kapı Kilidi yayınlarından kitabın çıkmasın ki? Hep aynı çevreye kısılıp kalmışsınız, diye mukabele etti Muzaffer.

Editör, hafif uzamış sakallarını eliyle yoklayıp, kuruyan dudaklarını ciddi bir kelama hazırlarcasına diliyle ıslatıp sesi sanki başka bir boyuttan geliyor gibi konuştu:

  • Muzaffer kardeş, biz Müslüman’ız! Salyangoz satılan mahallelerde işimiz olmaz. Ne diyor Nuri Pakdil Usta: Sanat; Tanrı ile aramızdaki engelleri ortadan kaldırmaktır.”

 

Çok Okunanlar